Yoksa hala mı aşıksın Gülşen’ e balam
Benin aklıma da sevdalar düşer hala,
o sayrılı zamanlardan…
Tıpkı senin gibi
Kilitli ağzımın, sımsıkı dişlerimin arasından
sıyrılır,
Bir yanıyla yaşama öteki yanıyla ölüme kaykılır
Devrim umutlarıyla göze alınmış
tanrısal sonsuzluğa haykırırdı sevdam.
“Sadece sen susturursun beni ölüm meleğim
Bak nasıl açık şehir gibi
Kor yüreğim korkusuz benliğim.
Sustur da akan kan gibi dineyim
Hodri meydan !”
Sevda bir dava ile atbaşı giderse balam,
bileşik kaplar misali
artar insanın cesareti.
Elini atar bağrına
En değerli silahını çıkarır gibi
Söküp alır yüreğini
Gözlerinde görürsün artık
Kuru kafaya dünyanın anlamını
bir sır gibi anlatan Hamleti.
Der ki “Senin rüzgarın en büyük denizlerden
Soluğun en yüce dağlardan gelmeli.
Bu nedenle çık git şimdi
Benim Akciğerleri dumanlı bağrımdan .
Benim bağrım yaralı bereli
dünyanın bütün yokuşlarından!
Öyle cesur ve gururluyduk işte…
Yüreğini enginlere salan.
İşte bu nedenle balam
Vazgeçmeyeceksin yüreğindeki sevdalardan
Yüreğin nasıl vazgeçmediyse senden
Çıkıp gitmediyse o zifir gibi bağrından.
Unutmak gerekse bile ağırdan alacaksın balam
Çok ağırdan.
Tut ki zor oluyor hatıralara geri dönmesi
Haklısın, gündelik hayatın ruhu törpüleyen rutini
Ama alıştır kendini,
günde beş dakika fazla değil
Bir tören gibi, film şeridi ritmi
Bastır elini bağrına,
bu yorgun tıklamalarda ,bu kırık çalgıda dolaşsın elin…
Hem kızgın mangal ateşleri sönmüştür
seslerin, nefeslerin.
Küller arasında yürürken şimdi sen
Bir görevi ifa edercesine
Serseri kıvılcımlar gibi çakar sönersin
Böyle anlarda balam
Çıktığın tüm doruklardan
ardında geçmişin tozu toprağı
Topu topu iki sonbahar yaprağı
tanrıların kovduğu bir ölümlü gibi
ayakların dolana dolana inersin.
Aldatmışlardı beni dersin.
İşte çok önemlidir bu an
Şaka değil geçmişindir yok olan
Geleceğe düşen, gölgelerdir sadece
Güvenilmez gölgeler.
hepsi tembel tembel,
binlerce ışık yılı uzaktaki
güneşi bekler.
Demem o ki balam
Olmuştur bir kere tüm evrenle davan
Sen ben hepimiz kendi içimizde belalıyız aynı suçtan.
Şimdi günlük hayatın bu düzeni,bu ayarlı zaman
Geleceğe uygun adım giderken,eş dost aile filan
Kaybolmaya razı olursak eğer
Bir gün bir aynada yüzümüze tükürür bilirim
O gözüpek, o deli ,o sevdasını davasıyla harmanlayan
O son Donkişot, son kahraman.
O günlerde boşa gittiyse de
Bu günlerde sık sık beynini aşındırmalıdır.
Çünkü geçmişteki,
vazgeçilmesi en kolay olan
derme çatma
sahnedeki arka plan
yani o günlerin yaşamıdır balam
Bizi şimdi ayakta tutan.
Tozlar topraklar sararmış yapraklar üzerine perde inerken..
Varlığın bir hiç olmak üzereyken..
İşte o an bir silüet,
ne kemik ne et,ama gölge de değil
Sanki senin için özel imalat
belleğin aralık kapısından süzülmüş,gelmiş bir hayalet
Senden daha genç ama senden çok yaşamış
Sen sonradan geçmişssin nice sınıfı sınavı
O hep sınıfta kalmış
Işte o belirsiz varlık tır işte içindeki “sen insan”
Gençliğin sevdan. davan,aşklarındaki hüzün dür o balam.
Iyi ki belleğin çarklarında ufalanmamış,sıyrılmış aradan
Sürüp gitmiş onunla farketmesen bile senin maceran
Bugün gel demiş Gülşen’e, katmış yanına,
kimbilir yarın
Kimi takacaktır peşine, kim çıkacaktır torbadan.
Anlayacağın yaşarcasına hatırlamaktan ,
Ve bu yüzden herkeslerden fazla yaşamaktan
Torpilliyiz galiba balam
Muzdarip olsak ta kabuklanmayan onca yaradan
Belli ki sevmiş bizi, hamurumuzu mayalayan,
Ben tanrı diyeyim, sen de ki yaradan.