Kültür Bakanlığı Ayasofya filmine destek vermedi

Ayasofya dünyadaki en önemli kültür miraslarından biri. Dünyanın gözbebeği olan bu yapı sadece mimarisi ve üstlendiği misyon dışında efsaneleri ve yeraltındaki bilinmeyen dünyası ile de ünlü. 1994 yılında “Ayasofya” adlı belgeselle, Ayasofya’nın efsanelerini anlatan yönetmen Göksel Gülensoy, senarist Kutsi Akıllı ile birlikte bu kez de “Ayasofya’nın Derinliklerinde” adlı filmi çekti.

-Ayasofya merakınızın nasıl başladı?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Hikayem 1994 yılında başladı. Bizans tarihçisi Doçent İhsan Tunay beni Ayasofya’ya götürdü. Bana öyle güzel hikayeler anlattı ki, çok hoşuma gitti. Çok etkilendim anlattıklarından. O yıllarda Show Tv’de yönetmen olarak çalışıyordum. Ama belgesel film yapma merakı bende her zaman vardı. Tarihe karşı da merakım vardı. Özellikle Roma ve Bizans tarihine. Bu merak beni Ayasofya’ya çekti. İhsan Tunay’ın o gün bana anlattığı hikayelerden yola çıkarak ‘Ayasofya’ filmini çektim. Mozaiklerdeki, ikonalardaki efsaneleri anlattık ve çok değişik ve güzel bir film oldu. Bilinen efsaneler de vardı bu filmin için de, bilinmeyenler de… 40 dakikalık bir belgeseldi. Güzel bir proje oldu, sağda solda epey ödüller aldı.”

-Mesela…

GÖKSEL GÜLENSOY – “Ankara Film Festivali’nde belgesel dalında en iyi ödülü aldı mesela. Saint Sebastian Film Festivali’nde mansiyon aldı.”

-Ödüller ikinci filmi çekmek için itici bir kuvvet oluşturmuştur sizde…

GÖKSEL GÜLENSOY – “Elbette ama yine de İhsan Tunay hocanın etkisi daha fazla oldu. ‘Ayasofya’ filmini bitirdikten sonra, İhsan Tunay hoca ‘Bak Göksel, sana bir şey söyleyeceğim, bu kez de bunun belgeselini yapacaksın sanırım’ dedi. ‘Ayasofya’nın altında büyüklü küçüklü sarnıçlar var. O dönemde dini yaymak ve İstanbul’un suyunu sağlamak için kullanılırmış bu sarnıçlar’. Bir de efsane anlattı bu sarnıçlarla ilgili. ‘Bizans halkını Ayasofya’ya toplayıp ibadet yaptırmak için önce şehrin sularını kesiyorlarmış. İnsanlar susuzluktan kıvranınca da papazların ve dinin etkisini arttırmak için dua edilecek diye halkı Ayasaofya’ya çağırıp, dua ettiriliyormuş. Halk toplanıyor, kiliseye geliyor. ‘Papaz Allah’la konuştu yarın suyunuz gelecek’ deniliyor, insanlar evlerine gönderiliyor. Ertesi günde şehrin suyu veriliyormuş. Klasik Allah’la konuşma hikayesi. Bu ve benzeri hikayeler benim çok ilgimi çekti, bu kez de Ayasofya’nın altının belgeselini çekmeye karar verdim. O zamanın Kültür Bakanı İstemihan Talay’dan, ‘Ben sizinle tarih yazmak istiyorum’ diyerek, bütün ekibin sorumluluğu bana ait olmak üzere dalış izni aldım. Böylece Ayasofya’nın dehlizlerine ilk biz dalmış olduk.”

-İlk siz mi daldınız? İTÜ’nün böyle bir çalışması olduğunu duymuştum.

-GÖKSEL GÜLENSOY – “O da yanlış bilinen bir konudur aslında. Konuyu açtığınıza göre anlatayım. Benim ilk dalıştaki sualtı kameramanım -ki hepsiyle gizlilik sözleşmesi yapmıştım- Engin Aygün, ben yurt dışındayken İTÜ’de öğretim görevlisi olan sualtı arkeologu Çiğdem Özkan’la evleniyor. Gizlilik sözleşmemize rağmen eşine bu projeden söz ediyor. Eşi de tez çalışması olarak bu projeyi hayata geçirmek istiyor ve hemen Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan izin alınıyor ve Ayasofya’nın sarnıçlarına dalış yapıyorlar. , 2004 yılında dalıyor onlar, biz ise 1998 yılında dalış yaptık. Ben yurt dışından döndükten sonra da son dalışlarımızı 2010 yılında yaptık.”

-İlk dalışınızla son dalışınız arasında fark var mıydı?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Filmi izleyince göreceksiniz. Mesela bizim 1998’de gördüğümüz ve çektiğimiz bazı materyalleri 2004’te onlar bulamadılar ve çekemediler. 2010’da biz yeniden daldık, biz de bulamadık.”

-Nasıl yani?

KUTSİ AKILLI – “Bunların açıklaması ve görüntüleri filmde var. Ama şu kadarını söyleyeyim bazı figürler durgun suda gözükür, su dalgalandığında çürümüş olan o cisim artık bütünlüğünü koruyamaz hale gelir ve dağılır.”

-Aşağıda neler gördünüz? Sarnıçları buldunuz mu? Semavi Eyice, bu sarnıçların çok büyük olduğunu, hatta sandallarla o sarnıçlarda dolaşıldığını yazar.

GÖKSEL GÜLENSOY – Sarnıçları ters huni şeklinde düşünün. Bu sarnıçlar arasındaki su yolları o zamanlar açıkmış demek ki. Şimdi o yolların büyük kısmı kapalı. Biz sadece çekim yapmadık, ölçüm de yaptık. Ayasofya’nın altındaki dehlizin ölçümünü ilk biz yaptık ve bunu bakanlığa verdik. Artık elimizde bir plan var.”

-Bu planı neye dayanarak yaptınız? Eski plan var mıydı elinizde?

KUTSİ AKILLI – “Eski plan diye bir şey yok zaten. Biz şu andaki planı çıkardık.”

-Yerebatan sarnıcıyla Ayasofya’nın altındaki sarnıçlar birbirlerine bağlı mıymış?

KUTSİ AKILLI – “Eskiden bağlantı varmış ama, zamanla toprak yükselmesi sonucunda bazı tüneller kapanmış. Bugün Yerebatan Sarnıcıyla Ayasofya’nın altındaki sarnıçların bir bağlantısı yok gibi gözüküyor.”

-Peki Ayasofya’nın altında var olduğu söylenen mezar odalarını buldunuz mu? Mezar odalarında gömülü insanlar olduğu söylenir.

KUTSİ AKILLI – “Ayasofya’nın altında insan gömülü olup olmadığı bilinmiyor ama, biz mezar odası bulduk. Hipoje deniyor o odaya. Bizdeki ermiş mezarları gibi diyebiliriz. Mezar odasına aşağıdaki tünellerden girdik ama, Bizans zamanında o mezar odasına muhtemelen Ayasofya’nın bahçesinden giriliyormuş. Şu anda bu girişler kapalı tabii… Bu şu demek. Zaman içinde bu tüneller depremlerden hasar görünce, bahçeden oraya yeni bir giriş yapılmış. Aşağıdaki giriş hemen hemen kapanmış gibi. Oraya 1.60cm boyunda, çok çok zayıf bir mağaracı nokta girişi yaptı. Hatta orda sıkıştı kaldı. Tünelin o girişi belki de 1200 kusur senedir kullanılmıyor. Bu yüzden bahçeden tekrar giriş yapmışlar.”

-Riskli değil mi, o girişten geçmek?

KUTSİ AKILLI- “Hem de nasıl… Girdi ve çıkamadı, hiçbir şey yapamazsın. Ayasofya’nın tünellerini mi deleceksin, hadi deldin ne malum kafamıza çökmeyeceği.”

-Bulduğunuz mezar odası kime aitmiş, biliyor musunuz?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Bizim bulduğumuz mezar odasının Antinegenos -Antigenos diye de yazılıyor- adında bir çocuk azize ait olduğu zannediliyor. O odada bir de bir patriğin gömüldüğü söyleniyor. Bunlar rivayet tabii. Orada bir kişi de gömülü olabilir, birçok kişi de.”

-Siz kemik buldunuz mu?

KUTSİ AKILLI – “Tuğlalarla örülmüş bir oda bulduk ama, bizim herhangi bir kazı yapma iznimiz yok. Zamanla toprak yükselmesinden dolayı oda yarısına kadar toprak dolmuş. Kemikler toprağın altında kalmış olabilir. Toprak yüzeyinde de kemikler gördük ama o kemiklerin ne kemiği olduğunu bilemeyiz. Dediğim gibi bizim bunları alıp inceleme yetkimiz yok. Biz sadece çekim yaptık.”

-Bizans geleneğinde ömrünü kiliseye adamış kişiler o kilisedeki mezar odalarına gömülüyor diye biliyordum. Bizans mimarisinde apsisin altında mezar odaları olur genellikle.

GÖKSEL GÜLENSOY – “Bu gelenek Ayasofya’da yok. Ayasofya öyle kutsal bir yer ki, herkes Ayasofya’nın bir yerine gömülmek ister. Yer önemli değildir. Nereye gömerseniz gömün diye yalvarır insanlar. Burası çok büyük ve çok önemli bir ibadethane. ‘Burayı ben yaptım, nolur beni bahçesine gömün, buraya çivi çaktım nolur beni bir köşesine gömün’ diye yalvaracak o kadar çok insan var ki… Jüstinyanus’un bile mezarı Ayasofya’da değil, düşünün artık…”

-Kripto odası nedir?

KUTSİ AKILLI – “Kripto odası, yazışmaların saklandığı oda. Ayasofya, Vatikan’dan önce Hıristiyanlığın merkezi. Bütün dünyadaki papazlarla yazışmalar buradan yapılıyor. Aslında o dönemde her papaz bir ajan. Dolayısıyla aralarında bilgi alışverişi çok fazla. O yazışmaların yapıldığı ve o belgelerin saklandığı odaya kripto odası deniyor.”

-Kripto odasını buldunuz mu peki?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Biz kripto odasını bulabilmiş değiliz. Onun da yer altında olma olasılığı çok yüksek ama, depremlerde yıkılıp yıkılmadığını bilemiyoruz. Defalarca büyük deprem geçirmiş bir yapıdan söz ediyoruz nihayetinde. Belki de Aralık’ta yapacağımız son keşif gezimiz bunu bize verecek.”

-Kutsal emanetler de o odada mı saklanıyordu acaba? Kutsal kase mesela…

KUTSİ AKILLI – “Hayır, kutsal emanetlerin bulunduğu oda kripto odası değil. Kutsal emanetler kripto odasında saklanamaz. Kutsal emanetlerin saklandığı oda da büyük ihtimalle yeraltındadır. Çünkü bir kaç örnek var ama o Krypt odası. İkisi karıştırılıyor.”

-İstanbul 1453’de Osmanlının eline geçince kripto odasındaki yazışmalar ve kutsal emanetlerin saklandığı oda Osmanlının eline geçmiştir muhtemelen.

KUTSİ AKILLI – “Sanmıyorum. Muhtemelen oradaki belgeler Osmanlının eline geçmesin diye yakılmıştır. Kaçırabildiklerini tüneller vasıtasıyla Avrupa’ya kaçırmışlardır, kaçıramadıklarını da yakmışlardır.”

-Ayasofya’nın altındaki tünellerden nerelere geçiş var?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Saraya geçiş var mesela. Hipodroma var. Bugün bu yollar kapanmış olduğu için oralara geçemedik. Tarihte ‘Jüstinyanus Yolu’ diye bilinen bir yol var. Efsanelerden biri de bununla ilgili zaten. Jüstinyanus’un istediği zaman sarayına gelebilen, istediği zaman Ayasofya’ya, istediği zaman da Hipodrama gidebilen çok kudretli ve olağanüstü gücü olan bir imparator olduğuna inanılır. Halkın arasında dolaşmayan bir imparator bu üç yere nasıl gidebilir, yeraltında ki bu gizli dehlizlerle elbette.”

KUTSİ AKILLI – “Bu tünellerin o dönemde hayati önemi var. O zaman helikopter, uçak yok ki, bir isyan çıktığında kaçabilesin. O yüzden bu gizli tünellerden belli başlı yerlere çıkış yapmışlar. Hayatta kalabilmenin en büyük güvencesi bu tüneller.”

-Bu tünellerin Kınalı adasına kadar uzandığı söyleniyor? Doğru mu?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Oraya kadar gitmesi teorik olarak çok mantıklı ama pratikte imkansız gibi. Kınalı’nın bir adı da Prens adasıdır. Bir nevi sürgün adası. Tüm şövalyeler, imparator tarafından azledilmiş kişiler oraya sürgüne gönderilmiş. Romen Diyojen oraya sürgün edilmiş mesela.”

-Filmde başka neler var?

KUTSİ AKILLI – “Ayasofya’nın altıyla ilgili hemen her şey var ama Ayasofya’nın altı haricinde bugüne kadar hiçbir kaynakta rastlanmayan çok önemli iki noktaya daha değiniyoruz.”

-Ayasofya bugün bile çok önemli, neden?

KUTSİ AKILLI – “1500 yıldır ayakta kalan ve bu kadar iyi korunmuş bir yer daha yok. Ayasofya yapıldıktan 500 sene sonra bile Ayasofya’nın kubbesi büyüklüğünde bir kubbe yapılamadı. Dünyanın hayran olacağı bir yapı olarak yapıldı, hala daha öyle. Ayrıca bir zamanlar dünyanın hükmedildiği nokta burası. Vatikan’dan çok daha güçlü. Bugün orası hala bir güç. İnsanları bir şeylere inandırmak için sembollere ihtiyaç vardır ve Ayasofya’da böyle bir sembolik güçtür.”

-Filmi neden bitiremiyorsunuz?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Film bitti aslında. Biz bu filmi uluslararası birçok yarışmaya, festivallere katacağız. Bu yüzden uluslararası teknik kalite ve standarttaki stüdyolarda çalışmak gerekiyor. Şu anda paramız olmadığı için o kalitede bir stüdyoda filmi bitirmek için sponsor arıyoruz

-Kültür Bakanlığı sponsor olacaktır?

GÖKSEL GÜLENSOY – “Başvurduk ama bakanlık böyle bir projeye destek vermedi. Neden vermedi, onu da bilemiyoruz. Müze olarak oradan dünyanın parasını kazanıyor ama, filmine destek olmuyor. Bize de enteresan geldi. Sanırız jüri tarafında bir aksaklık var.”

-Aslında sponsor için de karlı bir iş?

KUTSİ AKILLI – “Biz şu ana kadar Türkiye’den dünyaya çıkan en fazla seyredilecek Türk yapıtını hazırlıyoruz Bugüne kadar bu kadar çok izlenecek bir eser yapılmadı. Hem Türkiye’de hem dünyada çok büyük olay çıkaracak bir iş bu. Buna sponsor olan kişi hem prestij hem de kazanç anlamında verdiği paranın kat kat fazlasını kazanmış olacak.”

Göksel GÜLENSOY, TRT kökenli Show TV, CİNE 5 ve NTV kanallarında yönetmenlik yapmış, kazandığı parayla belgesellerini çekmeye gönül vermiştir. Ayasofya’nın altı ile ilgili belgeselle 15 yıla yakındır uğraşmaktadır.
Kutsi AKILLI, 1982 yılında çizgi roman senaristliği ile senaryo dünyasına atıldı. Mizah dergileri, özel kanallar ve TRT için çalışmalar yaptı. 20 yıla yakındır Göksel Gülensoy ile birlikte çalışmalar yapıyor.

Not: Bu ropörtajdan sonra hem kuyulara hem de dehlizlere bir giriş daha yapıldı. Konuştuğumda önemli şeyler bulduklarını ama bu konuda belgesel çıkmadan konuşamayacaklarını söylediler.

İlgili linkler
www.beneaththehagiasophia.com

http://www.indiegogo.com/beneath-the-hagia-sophia-project

735390cookie-checkKültür Bakanlığı Ayasofya filmine destek vermedi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.