MEHMET TAŞ / LONDRA – İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yönetimine ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na yönelik hazırlanan 4 bin sayfalık iddianame, Türkiye’de yargının siyasal bir araç olarak kullanımının geldiği noktayı göstermesi bakımından dikkat çekicidir. İmamoğlu ve 400’ü aşkın çalışma arkadaşı hakkında yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan bu dosya, yalnızca hukuki bir iddia metni olmaktan öte, otoriter rejimlerin siyasal muhalefeti tasfiye etme pratikleriyle büyük ölçüde paralellikler göstermektedir.
Bu makale, söz konusu iddianamenin hukuki ve siyasal niteliklerini, otoriterleşme literatürü ışığında değerlendirmekte ve Türkiye’nin mevcut rejim dönüşümü içindeki işlevini tartışmayı amaçlamaktadır.

Siyasal Muhalefetin Kriminalizasyonu: “Suç Örgütü” Anlatısı
İddianame, Ekrem İmamoğlu’nun “suç örgütü kurduğu ve yönettiği” iddiasını merkeze alarak, bir siyasal aktörün bütün bir kariyerini kriminal bir çerçeveye yerleştirmektedir. Bu yöntem, otoriter rejimlerin muhalif siyasetçileri etkisizleştirmek için sıklıkla başvurduğu tekniklerden biridir.
Latin Amerika ve Orta Avrupa örneklerinde benzer bir strateji, çoğunlukla “yolsuzlukla mücadele” ya da “devleti ele geçirme girişimi” söylemleri altında uygulanmaktadır.[1]
İddianamede yer alan suçlamalar—kişisel verilerin kaydedilmesinden “CHP’yi ele geçirmeye” kadar uzanan geniş bir yelpaze—hukuki bir bütünlükten ziyade politik bir çerçeve sunmaktadır. 15 gizli tanığın beyanlarına dayanılması ve bu beyanların dış denetime açık olmaması, metnin delil bütünlüğünü ciddi biçimde zayıflatmaktadır. Nitekim Türkiye’de gizli tanık kullanımının siyasallaşmış davalarda sistematik bir sorun haline geldiği, çeşitli hukuk raporlarında vurgulanmıştır.[2]
CHP’nin “Ele Geçirilmiş Parti” Olarak Tanımlanması: Kapatma Davası Hazırlığı
İddianamenin en dikkat çekici unsurlarından biri, CHP’nin “İmamoğlu suç örgütü tarafından ele geçirilmiş” bir yapı olarak tanımlanmasıdır. Bu ifade dört farklı bölümde tekrar edilerek siyasal mücadele alanı genişletilmekte ve bireysel suç isnadı, kurumsal bir tasfiye girişimine dönüştürülmektedir.
Bu yaklaşım, hukuk sosyolojisi açısından “parti kapatma için delil yaratma” stratejisinin klasik örneklerinden biridir. Siyasal partilerin kriminalize edilmesi, rekabetçi otoriter rejimlerin temel özelliklerinden biri olarak literatürde ayrıntılı şekilde incelenmiştir.[3] İddianamede kullanılan dil, bu tip rejimlerde gözlenen “hukuki çerçeve içinde siyasal alanın mühendisliği” modeline oldukça uygun düşmektedir.
Nitekim İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği dosyada CHP’ye ilişkin bölümlerin yer alması, bir kapatma davası ihtimalinin güçlü bir şekilde gündeme getirildiğini göstermektedir.
Yargı-Siyaset İlişkisi ve Seçim Mühendisliği
Erdoğan yönetimi altında yargının giderek daha yoğun bir biçimde yürütme organının politik hedeflerine göre konumlandığı, uluslararası raporlarda düzenli biçimde dile getirilmektedir.[4] İBB iddianamesi bu sürecin en kapsamlı örneklerinden biri olarak okunmalıdır.
İddianamenin zamanlaması—seçim sürecinin hemen öncesi—ve cezaların ağırlığı, dosyanın yalnızca İmamoğlu’nun siyasi rekabet dışına itilmesini değil, aynı zamanda CHP’nin örgütsel kapasitesinin zayıflatılmasını da hedeflediğini göstermektedir. Bu tür girişimler, akademik literatürde “siyasal alanın daraltılması” (shrinking political space) olarak kavramsallaştırılmaktadır.[5]
Buna ek olarak, etkin pişmanlıktan yararlandırılan ve AKP’li belediyelerle uzun yıllar çalıştığı bilinen Ali İhsan Aktaş hakkında uygulanan cezasızlık pratiği, yargının seçici işleyişini görünür kılmaktadır. Çifte standart, otoriter rejimlerin temel işleyiş mekanizmalarından biridir ve bu dosyada açık biçimde ortaya çıkmaktadır.
Otoriterleşmenin İleri Aşaması: “Yol Temizliği” ve Rejim Konsolidasyonu
İddianame, Türkiye’nin 2017 Anayasa referandumu sonrasında hızlanan rejim dönüşümünün yeni bir aşamasına işaret etmektedir. Siyasal rakiplerin hukuki araçlarla tasfiye edilmesi, otoriter konsolidasyonun temel evrelerinden biridir.[6]
İddianame, sadece bireysel siyasetçileri değil, CHP’yi ve daha geniş muhalefet bloğunu hedef alarak rejimin önündeki “son engelin” temizlenmesini amaçlamaktadır. Bu durum, siyasal sistemin çoğulcu niteliğini yok ederek, iktidarın seçim süreçlerini rakipsiz bir alan hâline dönüştürmesiyle sonuçlanabilir.
Bu tarz süreçlerde hukukun askıya alınması, Eric Posner ve Adrian Vermeule’ün belirttiği üzere, “yürütme gücünün genişlemesi ve denetim mekanizmalarının etkisizleşmesi” ile doğrudan ilişkilidir.[7] İBB iddianamesi de benzer şekilde hukuku teknik bir araç olmaktan çıkarıp siyasal bir silaha dönüştürmektedir.
Demokratik Savunma Hattının Kurulması
İBB iddianamesi, yalnızca Ekrem İmamoğlu veya CHP’nin değil, Türkiye’de demokratik siyaset alanının bütününün geleceğini ilgilendiren bir metindir. Siyasal rekabetin kriminalize edilmesi, muhalif partilerin kapatılma ihtimalinin gündeme getirilmesi ve yargının siyasal mühendislikte aktif rol üstlenmesi, rejimin ileri otoriter evreye geçtiğini göstermektedir.
Bu nedenle:
-İddianamenin delil temelsizliği ve siyasal niteliği açık biçimde teşhir edilmeli,
-Yargılamaların tamamen halka açık yapılması için baskı oluşturulmalı,
-Duruşmalar, demokratik meşruiyet krizini görünür kılan barışçıl kitle etkinlikleriyle takip edilmeli,
-Süreç ulusal ve uluslararası demokratik çevrelere sistematik biçimde anlatılmalıdır.
Türkiye’de demokratik siyaset, yalnızca seçim sandığında değil, aynı zamanda hukukun manipülasyonuna karşı verilen bu mücadelede de biçimlenecektir. İBB iddianamesi, otoriter rejimin yol temizliği girişimidir; bu girişimin ilk aşamada boşa düşürülmesi, demokratik alanın korunması için kritik önemdedir.
Dipnotlar
[1] Steven Levitsky & Lucan Way, Competitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War, Cambridge University Press, 2010.
[2] İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), “Türkiye’de Gizli Tanık Sistemi ve Hukuk İhlalleri”, 2021.
[3] Juan J. Linz, Totalitarian and Authoritarian Regimes, Lynne Rienner Publishers, 2000.
[4] Freedom House, “Turkey: Nations in Transit”, çeşitli yıllar.
[5] Tanja Börzel, “Shrinking Spaces in Autocratizing Regimes”, Governance Studies, 2019.
[6] Nancy Bermeo, “On Democratic Backsliding”, Journal of Democracy, 2016.
[7] Eric Posner & Adrian Vermeule, The Executive Unbound, Oxford University Press, 2011.
Bu yazıya emoji ile tepki ver


