‘Muhabirlerin telifle çalıştırılması yasalara aykırı’

10 Haziran 1946 yılında kurulan ve Türkiye’de gazetecilik mesleğinin en eski ve önemli meslek örgütü olarak kabul edilen Türkiye TGC’nin Başkanı Altıner ile sohbet etti…


– Orhan Bey, Türk medyası denince kendine özgü bir medya anlaşılıyor. Dünyada Türk medyasına benzer bir başka örnek bulmak çok zor. Dolayısıyla bizim sorunlarımız da kendine özgü. Sizce Türk medyasının sorunlarını çözmek için işe nereden başlamak gerekiyor?


– Çok doğru, dünyada benzer örneğini bulmak zor gerçekten. Bizde medya deyince akla İstanbul medyası geliyor. Çünkü medya ağırlıklı olarak İstanbul’dan yönetiliyor ve hazırlanıyor. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde bölgesel baskı yapılıyor ve İstanbul’dan hazırlanan gazeteler Türkiye’ye dağıtılıyor. Televizyonlar için de durum benzer. Oysa dünyada böyle bir yaklaşım yok. Yani her ülkede yaygın gazeteler var ama bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda. Yerel ve bölgesel medya daha güçlü. Geçenlerde Türk-Alman gazetecileri bir araya gelerek ortak toplantılar yaptık. Almanya’dan gelen arkadaşlarımızın çalıştığı yerel gazeteler 35 binden 350 bine kadar satan gazeteler. Bizde ise bir yerel gazete ortalama 2 bin, 3 bin satarsa büyük başarı olarak kabul ediliyor. Kabul etmek durumundayız ki, medyanın gelişmesi ve sorunlarının çözümü için işe yerel medyadan başlamak gerekiyor. Demokrasinin de Türkiye’ye yerleşmesi yerelden başlayan bir olgu olmuştur.


– Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak düzenlediğiniz Yerel Medya Seminerleri bu amaca hizmet etmek için mi başlatıldı?


– Kısmen. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Vakfı ile birlikte düzenlediği yerel basına yönelik meslek içi eğitim seminerleri dizisi 1997 yılında başladı. Bu zamana kadar Türkiye’nin birçok yerinde, İstanbul, Diyarbakır, Adana, İzmir, Samsun, Isparta, Elazığ, Sivas, Bolu, Van, Çorum, Kütahya, Konya, Trabzon, Gaziantep, Yalova, Muğla,  Malatya, Tekirdağ, Balıkesir, Ordu, Antakya, Denizli, Batman gibi illerde seminer düzenledik. Bugüne kadar 41 seminer düzenledik. Amacımız yerel medyayı güçlendirmek. Türkiye’deki coğrafi dağılım ve ekonomik farklılıklar medya sektörünü de etkiliyor. Medyada çalışanlar, o mesleğin eğitimini almış, yani İletişim Fakültesi mezunları değil. Profesyonel gazeteci sayısı çok fazla değil. O nedenle yerel medyadaki bu boşluğu bu seminerlerle kapatmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar Anadolu’da 2500’den fazla gazeteciyle beraber olduk. Bu seminerlerde medya etiği, medya ve hukuk, medyanın genel değerlendirmesi, yerel medyada spor, yerel medyada ekonomi, sayfa düzeni, yerel basında gazetecinin tanımı, işlevi, çalışma koşulları ve sorunları gibi konuları işliyoruz.


– Gelişim kaydettiniz mi? Gözle görülen bir iyileşme oldu mu bu süre içinde?


– Olmaz mı? En azından sayfaların vitrini değişti. Yerel medyadaki meslektaşlarımızın büyük bölümü içerik ve şekil bakımından yaptıkları yenilikleri bize danışmaya başladılar.


– Bugün yerel medyanın güçlü olduğu Kocaeli, Bursa, İzmir, Trabzon, Samsun, Konya, Antalya gibi şehirlerde yaygın medya da güçlü. O bölgelerde yaygın medyanın temsilcilikleri var ve buralardan bölgesel yayın yapıyorlar. Bu yerel medyayı zaten zayıflatan bir durum. Bir anlamda çelişki değil mi?


– Çok haklısınız. Bu yerel medyanın önünü kesen bir durum.Yaygın medya oralarda güçlü olduğu için yerel medyanın satışı azalıyor.


– O bölgelerde yaygın medyanın temsilcilikleri olmasa daha iyi mi olacak acaba?


– Bunu söylemek de mümkün değil. Haber alma kaynakları açısından bunu söylemek doğru olmaz. Belki Türkiye’de yerel medyanın çok sayıda gazete yerine daha az ama, ekonomik anlamda daha güçlü ve reklam alabilecek şekilde hazırlanması daha doğru olacak. Tabi bunu söyleyince çok seslilikten söz edilecektir hemen. Tamam çok sesli de olunsun ama, çok sesli olacağız diye duyulmayan seslere de var olma hakkı tanımak doğru mu acaba? Herkesin söyleyeceği sözler vardır elbette, ama önemli olan bunun halka ulaşmasıdır.


– Peki yaygın medyada çok seslilikten söz etmek mümkün mü? Yoksa sadece Aydın Doğan medyasından mı söz etmeliyiz?


– Aydın Doğan medyası gazete, dergi, televizyon gibi medya araçlarının sayısı bakımından da, tiraj ve izlenilirlik bakımından da medya grupları arasında birinci sırada yer alıyor. Dolayısıyla medya onlar üzerinden değerlendiriliyor. Baskın grup Aydın Doğan medyası olsa da tekelleşmeden söz etmek mümkün değil. Medya da Aydın Doğan kadar güçlü olmasa da başka gruplar da var.


– İşadamlarının medya sahibi olmasını nasıl karşılıyorsunuz?


– Benim  gençlik yıllarımda da gazete sahibi işadamları vardı. Ancak onlar şimdikiler gibi yayın organlarını kendileri için kullanmakta dikkatsiz değildi. Gerçi o dönemdeki yazı işleri müdürlerini de saygıyla anmak lazım. Onlar da patronlarının isteklerine “hayır” diyebilecek yaklaşımı gösteriyorlardı. Ne yazık ki artık siyaset-ticaret-medya ilişkisi ile bu kavram değişti. Dışardan gelen iş adamları kendi yöneticilerini de getirmeye başladı. Gazeteciliğin ne olduğunu bilmeyen bu yöneticiler için, belki biraz abartı olacak ama gazete basmakla empirme fabrikasında kumaşın üzerine desen basmak aynı anlama geldiği için gazeteler ve gazeteciler açısından sorun her geçen gün daha da büyüyor. Gazeteler ya savuna ya da hücüm silahına dönüştü.


– Siyaset-ticaret-medya üçgeninin dışında alternatif bir medya oluşuyor mu? İnternet medyası alternatif medya olabilecek mi?


– İnternet medyası alternatif medya olabilecek durumda. Biliyorsunuz internet medyasıyla ilgili yeni bir yasa çıktı. Gerçi bu yasa internet gazeteciliğini özendirmekten çok sınırlamayı amaçlıyor. İnternet medyasını sınırlandırmak çok zor. Mahkeme kararıyla kapatılan bir siteye başka kanallarla ulaşabiliyorsunuz. İnternet medyasının handikapı daha çok dedikoduya, söylentilere yönelik haber yapması. Bilgi kirlenmesi yaşanıyor internette. Yazılan bir şeyin doğru mu yanlış mı olduğunu anlamak çok zor. İnternetin şimdilik böyle bir sıkıntısı var.


– Siz bir meslek örgütü olarak internet medyası çalışanlarını üye olarak kabul ediyor musunuz?


– Biz bir meslek örgütü olarak sadece 5953 sayılı yasa aile çalışanları üye olarak alıyoruz. Bu yasa 212 sayılı yasa olarak dilimize takılmıştır. Şu anda internet gazeteciliğinin hukuken net bir tanımı yok. Öyle bir yasa değişikliği olmadı henüz. Radyo ve televizyonla ilgili özel bir yasa var. Bu kanunun 38. maddesine göre radyo ve televizyonların haber merkezlerinde çalışanların 5953 sayılı yasa kapsamında olması gerekiyor. Gazetelerde olduğu gibi oralarda da uygulanıp uygulanmadığı tartışılır ama böyle bir yasal zorunluluk var. O yüzden 5953 sayılı yasa kapsamında çalışan radyo ve televizyonculardan üyelerimiz var ama internet medyasından yok. Olanlar da daha önce 5953 sayılı yasa kapsamında çalıştıkları için üye olmuş olanlar.


– 5953 sayılı yasa kapsamında çalıştırılmayan pek çok gazeteci var. Türkiye’nin en büyük medya grubu Aydın Doğan grubunda bile bu tür yasal olmayan uygulamalar yapılıyor. Örneğin telifle çalıştırılan arkadaşlarımız, meslektaşlarımız var. Bir gazeteci telifle çalıştırılabilir mi? Bu yasal mıdır?


– Bu emek sömürüsüne yönelik bir uygulama. Türkiye’de hukuken gazeteci sayılanların sayısı fiilen gazetecilik yapan ama hukuken gazeteci sayılmayanların dörtte biri düzeyinde . Yani çoğunluk  fiilen gazetecilik yapan ama hukuken gazeteci sayılmayanlarda. Medyada üç türlü eleman çalıştırılıyor.


Birincisi 5953 sayılı yasaya tabi olanlar. Bu bir zorunluluk. Gazetelerin resmi ilan alabilmeleri için bu kanuna bağlı belirli sayıda gazeteci çalıştırması gerekiyor. 


İkinci olarak 4857 sayılı yeni iş yasası ile 1475’e tabi olarak çalıştırılan gazeteciler. Bu gazeteciler farklı iş yasası kapsamında çalıştıkları için kıdem tazminatı hakları sınırlı, emekli olma koşulları daha farklı, daha dezavantajlı. Yıllık izin süreleri çok az , işten ayrılma hakları hiç yok. 5953 sayılı yasa kapsamında çalışanların en azından istifa ederek tazminat alma hakları var. İşverenin tutumuna, yazılarına karşı gösterilen tutuma itiraz ederek istifa etme hakları var.


Üçüncü olarak da telifle çalıştırılanlar var. Bunlar serbest meslek erbabı olarak görülüyorlar. Serbest meslek erbabının kaynağı gelir vergisi yasasının 18. maddesidir. Bu madde insanların kendi ürettikleri röportaj, fotoğraf, , senaryo, hikaye, roman gibi alanlarla ilgili çalışmalarını nasıl vergilendireceğini, nelerin muaf olacağını hükme bağlamış. Bu muafiyetler arasında haber yok. Çünkü haber ne kadar yazanın yeteneğine bağlıysa da, meslek kurallarına göre yazanın görüşünden bağımsız objektif bir şey. Telifle çalışan gazetecinin kendi ürettiği bir ürünü vermesi lazım. Haber gazetecinin kendi ürettiği bir ürün değil. Bu yüzden muhabirlerin telifle çalıştırılması gelir vergisi yasasına  aykırı ama Maliye Bakanlığı bu konuda bir engel ve girişimde bulunmuyor. Oysa telifle çalıştırılanlar dava açtıkları zaman kıdem tazminatı hakkını, eğer asgari ücretten az ücret alıyorsa o aradaki farkı da alıyor. Zaten işveren o tazminatlardan, ödemelerden kaçmak için telifle çalıştırıyor.


-Yani bir gazeteci şekil olarak telifle çalışıyor gözükse bile, sabah erkenden gazeteye geliyorsa, herkes gibi çalışıp haber, röportaj, yahut sayfa yapıyorsa bunun telifle bağdaşır bir yanı yok diyorsunuz.


– Evet, bu şartlarda çalışmış bir gazetecinin telifle çalışıyor olması onun kadrolu gazeteci olarak çalışmamış olduğunu göstermiyor.


– Peki gazetecilik mesleğinin en önemli ve büyük örgütü olarak sizin sadece 5953 sayılı yasa kapsamındaki gazetecileri meslekten kabul edip üye olarak almanız ve diğerlerine kapılarınızı kapatmanız doğru mu? 5953 sayılı yasa kapsamında çalışanlar mağdur olmuyorlar. Yasa zaten onları koruyor. Mağdur olanlar diğerleri. Onları koruyan yasalar olmadığı gibi meslek örgütleri de yok.


– Bir kere şu yanlışı bir düzeltelim. Biz mağdur olan bütün gazetecilerin sorunlarıyla ilgileniyoruz. Sendika da öyle. Biz sadece üye olarak alamıyoruz. Şöyle bir kuşkumuz var. Eğer biz 5953’ün dışındakileri de üye olarak alırsak işverenlere yaptıkları uygulamanın doğal olduğunu söylemiş oluruz. Sendikasızlaştırmayı da, telifle çalıştırmayı da özendiren bir tutum içine gireriz ki, biz bunu kesinlikle istemiyoruz.


– Basın sektöründeki örgütlenmeyi yeterli buluyor musunuz?


–  Türkiye’deki gazetecilerin örgütlenmesi dünyadaki örneklerin dışında bir olay. Demokrasiye geç geçmiş olmamız nedeniyle karşımıza şöyle bir tarih sıralaması çıkıyor. Gazetecilikle ilgili meslek örgütlerinin kurulmasına izin verilmesi 1946 yılına rastlıyor. 1938-46 yılları arasında Türk Basın Birliği yasası var. O dönemde gazeteciler oda gibi örgütlenmişler.. Oraya üye olmadan gazetecilik yapamıyorsunuz zaten. Çok partili döneme geçerken ve gazetecilerin ayaklanarak tek parti döneminin belirlediği yönetime isyan etmeleri ve onu devirmeleri nedeniyle 1946’da yasa iptal edildi ve örgütlenmeye izin verildi. Gazeteciler Cemiyeti ve sonrasında derneklerin kurulmaya başlaması bu tarihe tekabül eder. Gazetecilerin sendikal örgütlenme hakkı ise 1952 yılında verildi. 5953 sayılı yasanın bir maddesine göre gazete çalışanları kendi aralarında sendika kurabilir hükmü vardı bu kanunda. O hükme göre Türkiye Gazeteciler Sendikası 10 temmuz 1952’de kuruldu. Daha doğrusu İstanbul Gazeteciler Sendikası kuruldu. Birçok ilde sendika kuruldu. Daha sonra Türkiye Gazeteciler Sendikası Federasyonu diye bir üst örgütte birleştiler. Fakat sendikanın kurulmuş olması sendikal faaliyet anlamına gelmiyordu. Çünkü toplu iş sözleşmesi, grev, lokavt yasası yoktu. Adları sendika da olsa dernek gibi çalışıyorlardı. 1963 yılında toplu iş sözleşmesi, grev, lokavt yasası çıktı. Yani 1946-63 yılları arasında cemiyetler, dernekler dönemi var. Bu dönemi asla küçümsemiyorum. O dönemde ağabeylerimiz, ustalarımız büyük çabalar harcadılar. 10 Ocak 1961 tarihini unutmamak lazım. Gazete sahiplerinin basın yasasına tepki olarak gazeteleri yayımlamama kararına, o dönemim gazetecileri, kendi haklarına ve basın özgürlüğüne sahip çıkmak adına tepki gösterdiler. Sendika öncülüğünde kendi gazetelerini çıkardılar. O dönemdeki sendikalar ne gibi güçleri varsa onu kullanmaktan kaçınmadılar. Yine de örgütlenme açısından 1946-63 yılları arasında sendikal bir boşluk olduğunu kabul etmek lazım. En azından sendikal haklar ve işverenin muhatabı olan örgütler açısından. 1963’ten sonra toplu iş sözleşmesi dönemi başlamış oldu. İki başlı örgütlenme dönemi halen sürüyor. Bir sendika var, bir de cemiyetler, dernekler var. Oysa Avrupa’da (union) birlik adı altında örgütlenmiş gazeteciler. O örgüte serbest çalışan da üye olabiliyor.


– Her ne kadar aktif olmasa da Gazeteciler Sendikasının kuruluş ve işleyiş amacını biliyoruz. Peki Gazeteciler Cemiyeti’nin amacı nedir?


– Cemiyetin en önemli amacı, gazetecilerin hukuksal açıdan, ifade özgürlüğü açısından önündeki engelleri kaldırmak. Bunun için gerekli çalışmaları yapmak. Örneğin Terörle Mücadele Yasası, Basın Yasası, Türk Ceza Yasası gibi yasaların oluşumunda gazetecilerin haklarını korumak adına çaba gösteriyoruz. Basın Kanunu açısından bir şeyler yaptığımıza inanıyorum. Para cezalarını düşürdük. Gerçi yine bizim istediğimizden çok oldu ama bu siyasal tercih olarak ortaya sürüldü. Basın yasasında birçok madde vardı ki, onları gazeteciler lehine değiştirebildik. Örneğin yazı işleri müdürlerinin tebligat adresi idarehaneler sayılıyordu. Daha önce bu konuyla ilgili çok sayıda örnekler yaşamıştık. Bunu değiştirdik. Örneğin yazı işleri müdürü gazeteden ayrılıyor ama tebligat adresi halen eski işyeri görülüyor. Oraya tebligat yapıldığı için kendine tebligat yapılmış sayılıyordu ve haberi bile olmadan yargılanıp mahkum oluyordu. Maddeye o çalıştığı sürece tebligat adresi sayılır diye bir açıklık getirdik. Yine gazetecilerin haber kaynağını açıklamama, elindeki belgeleri vermeme hakkı olduğu ve tanıklık yapmaya zorlanamayacağına açıklık getirdik. Para cezalarının ödenmemesi durumunda hapis cezasına dönüştürülemeyeceğine netlik getirttik.


– Basın Yasasının son halinden memnun musunuz peki?


– Basın Yasasında özellikle uygulama alanında sıkıntı var. Nokta dergisinin başına gelenlere bakarsanız Basın Yasasına aykırı ama bir başka yasayı ileri sürerek yapabiliyorlar. Türkiye’deki hukuk anlayışı böyle maalesef.


– Terörle Mücadele Yasasında basını ilgilendiren üç madde vardı ve cemiyet olarak sizin bunlara itirazlarınız olmuştu. Ne sonuç aldınız?


– Terörle Mücadele Yasasında başarılı olduğumuzu söyleyemem. Karşı çıktığımız üç madde için sayın cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesine iptal davası açtı. Şimdi onun sonucunu beklemek durumundayız.


– Yeni Türk Ceza Yasasıyla ilgili de itirazlarınız olmuştu. Ondan da epey olumlu cevaplar alındı.


– Türk Ceza Yasasıyla ilgili 26 maddeye karşı çıkmıştık. Bunlardan 13’ünde değişiklik yaptırabildik. Örneğin yakıştırmalarda bulunmak diye bir suç öngörülüyordu. Onu çıkartmayı başardık. Kurum halinde çalışan devlet görevlilerinden birine yaptığınız hakaret bütün kuruma yapılmış sayılıyordu. Onu bir kişiye yapılmış olarak değiştirttik, bir kişilik ceza verilecek şekle getirdik…


– 301. madde konusunda ne düşünüyorsunuz?


–  Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak 301. maddesinin değiştirilmesini istedik ve Türk Ceza Hukuku Derneği’yle birlikte bir değişiklik önerisi sunduk. Bazı çevreler ”Türk milletine hakaret etmenin önü açılıyor” şeklinde açıklamalarda bulundular. Biz hiçbir zaman Türk milletine hakaret edilmesinin önünün açılmasını istemiyoruz. Biz gazeteciler olarak zaten meslek ilkeleriyle hakareti yasaklayan bir görev yapıyoruz. Ama 301. madde ile ilgili sorunun asıl sahibi gazeteciler ve yazarlar. Biz 301. maddede ‘Türklük’ kavramı yerine ‘Türk Milleti’ kavramının yazılmasını” istedik. Maddedeki ”Türklük” kavramının tanımına bakıldığında sadece Müslüman Türkleri kapsadığı görülüyor. Hıristiyanlık ve Budizm gibi başka dinleri kabul eden Türkleri kapsamıyor. Anayasada Türk milleti kavramının ırksal değil, herkesi kapsayan bir tanımı var. Türklük dediğiniz aman Anayasaya da karşı gelmiş oluyorsunuz. Gerçi yasa her ne kadar Türklük diyorsa da Yargıtay onu Türk milleti olarak algılıyor. 301.madde şimdilik her ne kadar uygulanmıyorsa da, bir gün uygulanabilir. Onun önüne geçmek lazım.


– Son iktidar partisinin basınla ilişkilerini nasıl buluyorsunuz? Basın davalarında artma mı, azalma mı oldu?


– Valla iktidara gelmeden önce söyledikleri ile yaptıkları arasında doğru orantı yok. Tayyip Erdoğan “hapiste gazeteci kalmayacak” demişti. Hapisteki gazeteci sayısında ve hapis tehdidi altındaki gazeteci sayısında artış oldu.


– 1990’larda gazetecilerin en büyük sorunu can güvenliğiydi, günümüzde nedir?


– Günümüzde de can güvenliği sorununu aştığımızı söyleyemeyiz. Şöyle örnek vereyim. Hasan Fehmi Beyin 6 Nisan 1909’da öldürülüşünden 1990 yılına kadar süren 70 yıl içinde öldürülen gazeteci sayısı 23. 1990’dan Hırant Dink’in öldürüldüğü 11 Ocak 2007 tarihine kadar süren 17 yıl içinde öldürülen gazeteci sayısı ise 38. Demek ki gazetecilerin can güvenliği sorunu çözülebilmiş değil, aksine katlanarak büyümüş. 


DİĞER AYAKÜSTÜ SOHBETLER:


– Yeşiller bağımsızları destekleyecek
– Türkiye sağlık turizminde atakta
– ‘Hayallere tanık olmak istedik’
– ‘İngiltere’de işkence yaptılar…’
– ‘Kürtler, Türkler’i ikna etmeli…’
– ‘Düşünceye militarizm de engel…’
– Boyalı bank nöbetini terkeden ‘sosyalist’ asker
– ‘Kategorizesiz bir dünya hayalim’
– ‘Toplumsal varlıklar elimizden kayıp gidiyor’
– Ermeni tarihçi: Asıl sorumlu emperyalizm
– Hrant Dink: Ruh halimin güvercin tedirginliği
– ‘Vicdansızlığın İslamcısı, solcusu olmuyor…’
– ‘İsrail bir devlet değil, bir projedir’
– Orhan Suda: Yaşasın edebiyat
– Türkiye’nin Papa’ya sormayı unuttukları!
– Sol Kendini Arıyor VII: Ömer Laçiner
– Sol Kendini Arıyor VI: Hayri Kozanoğlu
– Sol Kendini Arıyor V: Aydemir Güler
– Sol Kendini Arıyor IV: Oğuzhan Müftüoğlu
Sol Kendini Arıyor III: Aydın Çubukçu
– Sol Kendini Arıyor II: Çiğdem Çidamlı
– Sol Kendini Arıyor I: Mihri Belli:
– Hayalet yazar Hüdai Nabit
– Çitlembik ağacıyla söyleşi
– ‘Çocuğa şiddet, çok yaygın’
– İran PKK’yi neden bombalıyor?
– Serdar Denktaş: Mal mülk davaları en zor sorun
– ‘Kıbrıs’ta kısa dönemde çözüm olmaz’
– Tayvanlı yazardan ‘Sıcak bir öpücük’
– Kavakçı: Başörtü, dini bir mesele
– Perinçek: MHP tabanını dışlayarak solculuk yapılmaz!
– ‘Tek dileğim iki dengeli bir dünya…’
– ‘Beni en çok korkutan: Google’
– ‘Sorunumuz Yahudiler’le değil, siyonizmle’
– O bir ‘peynir avcısı’
– ‘Çernobil’den ders çıkarmadık’
– Bir kültür taşıyıcısı: Aydın Çukurova…
– Afşar Timuçin ile insana dair ne varsa…
– 12 Eylül iddianamesine ne oldu?
– Akın Birdal: Evren yargılanmalı!
– Hitler ile söyleşi…
– ‘Baş örtüsünü ilk kez Sumerliler taktı’
– ‘Türk solu titreyip kendine gelmeli’ 
– ‘Hepten pusulasız olmadığımız kanaatindeyim…’
– ‘Siyasi güç, her zaman kendi hukukunu yaratır’
– ABD işdünyasında çöküş
– ‘ABD Anayasası Patara’dan’
– Çocuklar öldürülmesin!
‘- ‘Bir Gün Mutlaka’
– ‘Derin devlet sorunları çözmek istemiyor’
– Kaş’taki gözyaşı
– ‘Son 15 yılda bilinçte sıçradık’
– Piref. H. Ökkeş ile ‘dörtköşe’ sohbet…
– Sorgun Ormanı’nı kurtaralım
– Devrim Bize Yakışırdı!
– G-8 protestosundan gözlemler…
– Başkaların hayalleri…
– Hurafeler gölgesinde Gelibolu…
Çokuluslu tekellere karşı ‘Adil Ticaret’
– Kuzey çikolata, Güney ekmek derdinde
– Fokları, katliamdan kurtaralım!
– Nükleer denemelerin faturası: Doğal felaketler
-Türkiye’de de nükleer silah istemiyoruz!
– Faşizm neden Almanya’da kök saldı?
– Demirel davasında tekelci medya da suçludur



730810cookie-check‘Muhabirlerin telifle çalıştırılması yasalara aykırı’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.