İSVEÇ’TEN… Duy bizi ey sağır sultan!

Şubat ayında The Wall Street Journal’ da  Amerikalı Gazeteci Robert Pollock’ un  bir yazısı yayımlandı, anımsıyor musunuz?

Hani, Türkiye’yi, “hasta adam”, Başbakan Erdoğan’ı da “Sinsi İslamcı” olmakla suçlamış, yazdıkları büyük gürültü koparmıştı.

Komplo teorilerini hiç sevmem.Onlara inanmam da. O yüzden, çoğunun yaptığı gibi  “felaket tellallığı” yapmak yerine, Pollock’u, geleceği iyi okuyan bir “kahin” olarak değerlendirmek istiyorum…

Ne diyordu Pollyck, anımsayalım:

“Şu anda Türk-Amerikan ilişkileri çok kötü bir yerdedir. 50 yıldır Türkiye’ye olumlu bakan insanlar bile artık iyi düşünmemeye başladı.Bu,Türkiye için çok tehlikeli bir gidiştir. Sadece Amerika’yla arasının bozulması açısından değil, Avrupa’yla ilişkilerin bozulması açısından da çok tehlikelidir.”

Meslektaşımız,Türkiye’yi “hasta adam”, Başbakanı da “sinsi İslamcı” olarak  değerlendirdikten sonra bakın ne diyor:

“Türkiye kolayca ikinci sınıf bir ülke durumuna düşebilir. Dar görüşlü, paranoyak, marjinal tutumları nedeniyle -kaçınılmaz olarak- Amerika’da dostsuz , Avrupa’da istenmeyen bir ülke durumuna düşebilir.”

Bu sözlerin üzerinden daha bir yıl bile geçmeden memleketin haline bir bakın…

Pollock’un sözleri, bir pusulayı gerektirmeyecek şekilde Türkiye’nin  gidiş yönünü göstermiyor mu?

***
       

Bir de “dünyayı karıştıran” adam olarak bilinen, dünyanın her yanında darbe ve ayaklanma tezgahlayan   Musevi asıllı Amerikalı İşadamı George Soros var…

Haziran ayında Türkiye’yi ziyaret eden Soros, gelmeden önce  Milliyet’ten Can Dündar’la ilginç bir söyleşi yaptı. Soros, Gürcistan’da”kadife”, Ukrayna’da “turuncu”,
Lübnan’da “sedir”, Kırgızistan’da “lale” devrimlerini  nasıl gerçekleştirdiğini bütün ayrıntılarıyla anlattı. Bu ülkelerin bazılarında, Bakanlara her ay düzenli maaş ödediğini söyledi. Kargaşalık çıkarmak için  60 ülkede yılda 400 milyon Dolar harcadığını açıkladı.

Geçmişte, Macaristan, Polonya ve Rusya’daki ayaklanmalar ve ardından gelen rejim değişiklikleri de  büyük ölçüde onun eseriydi. Çin’de de öğrenci hareketelerini örgütleyerek bir rejim değişikliği yapmayı denemiş, ancak Çin’li yöneticilerin uyanıklığı sayesinde başarılı olamamıştı. Soros, o söyleşide, rejim değişikliklerini gerçekleştirirken  CİA ile “dirsek teması” içinde olduğunu da saklamıyordu..

Son 20 yılda “devrimler” için 5 Milyar dolar harcayan Soros’un, Türkiye’de de bir büorosu var. Başkanlığı’nı Can Paker’in  yürüttüğü Açık Toplum Enstitüsü adlı bu büronun faaliyetleri için Soros Vakfı tarafından her yıl açıktan 2  milyon dolar ödeniyor.

Soros, üzerine vazifeymişçesine,AB ülkelerinde Türkiye propagandası yapılması için, başkanlığını yine Caan Paker’in yaptığı başka bir kuruluş olan  Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı’na 400 bin dolar ödedi. Paker, konuya ilişkin ilginç açıklamasında “ Soros’un, Türkiye’de rejim değişikliği yapmak gibi bir amacının bulunmadığını” söyledi.

Tam o sırada, Özbekistan’da  da Soros  patentli başarısız bir darbe denemesi  yapıldı. Türkiye’deki bazı Soros’cular, o günlerde Türkiye için de gönüllerinden geçen bir  renk ve çiçek ismi beğendiler; Türkleri çağrıştıran  “Turkuaz” renginde mutabık kaldılar.

Ve  George Soros,  Haziran ayında, yapacağı çeşitli  “yatırımları” planlamak üzere Türkiye’ye geldi. İşadamlarıyla yaptığı çeşitli temaslardan sonra, Başbakan RecepTayyip Erdoğan’ la da görüştü.

Milliyet’, konuya ilişkin haberi  15 Haziran’da şöyle verdi:

“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ünlü spekülatör George Soros’un desteklediği Uluslararası Kriz Grubu’nu (International Crisis Group- ICG) kabul etti.

Kabule, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Devlet Bakanı Ali Babacan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, AKP Genel Başkan Yardımcıları Şaban Dişli ve Nazım Ekren ile Erdoğan’ın Dış Politika Danışmanı ve İstanbul Milletvekili Egemen Bağış katıldı. Kabulde, Uluslararası Kredi Grubu’nu finanse eden ünlü spekülatör Soros da yeraldı.
1986 yılında kurulan ICG, dünyanın bir çok ülkesinde demokrasinin yerleştirilmesi için faaliyetlerde bulunurken, raporlar hazırlıyor. Grup 2004 sonunda Türkiye’deki Kürt sorununa ilişkin rapor yayınlamıştı.”

GÜLER KÖMÜRCÜ’NÜN YAZILARI

Şimdi buradan, Akşam Gazetesi’ nden  Güler Kömürcü’nün  iki gün üst üste aynı konuyu ele aldığı yazısına geçelim. “İyi” haber kaynaklarına sahip olduğuna inanılan Kömürcü, kendi çabasıyla ulaştığı şu bilgileri veriyor:

“…(Vatan elden gidiyor) kaygısı içinde, herhangi bir siyasi partinin çatısı altına girmek istemeyen milliyetçi-şahinleşmiş bir kitle, şu günlerde hızla ‘sivil örgütlenme’ başlatmış durumda.(…) ‘DİKKAT-Kuvva-i milliye örgütleri kuruluyor, büyük şehirler de dahil olmak üzere Anadolu’nun birçok il ve ilçesinde farklı adlar altında kurulan kuvva-i milliye dernekleri açıldı, üstelik sadece ortadirek arasında değil, hiç beklemeyeceğiniz lüks semtlerde bile halk örgütlenmeye başladı. (…)İşte size bir başka ‘MİLLİ MÜCADELE örgütlenmesi’ daha; ‘VATANSEVER KUVVETLER GÜÇ BİRLİĞİ HAREKETİ. Merkezi ANKARA’da,(…) Vatansever Kuvvetlerin Dernek Başkanı Taner Ünal ve Genel Sekreteri Murat Ilıkan’la dün uzun bir tele-sohbet yaptım, verdikleri bilgiler beni hayretlere düşürdü, birkaç ay içinde Türkiye çapında tam 40 ilde-90 şube açmışlar, açmaya da devam ediyorlar, haftaya VAN’da şube açacaklarmış, ‘ayda yaklaşık 20 şube açıyoruz, 600 bine yakın üye müracatı var’ dedi. Kendisine de söyledim, bana bu rakam oldukça-çook abartılı geldi, 600 bin kişi üye olmak için mi bekliyor?!”

***

Hayır, hayır! Yanlış anlaşılmasın!…

Elimde hiç bir belge ve kanıt yokken,Güler Kömürcü’nün haberinden yola çıkarak “Bunları Soros örgütlüyor!” gibi ucuz bir suçlamada bulunma çabası içinde değilim…

Sadece, bu tür örgütlenmelere.geçmişimizde ve, yakın geçmişimizde de yabancı olmadığımızı vurgulamak  istiyorum.

Örneğin, çok yakınlarda yaşadığımız bir Susurluk Olayı var.Bir milletvekili, bir emniyet müdür yardımcısı ve “Türkiye’nin kendisiyle gurur duyduğu” bir ülkücü lideri  silahlarıyla birlikte bir operasyona giderken trafik kazası geçirdiler. Bir aysberg gibi kökü derinlerde olduğu öne sürülen örgüte dokunulamadığı yazıldı. Zamanın İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın da bu olayda adı geçti. Mahkeme dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi.Ancak,iki dönem üst üste milletvekili seçildiği için Ağar’a  dokunulamadı.

Büyük,küçük bütün parti liderleri son olaylar konusunda olumlu, olumsuz görüş belirtirken Sayın Ağar( bu yazıyı yazdığım ana kadar)neden suskun, anlayamıyorum!

Sonra, binlerce “faili meçhul” cinayetin emrini vermekten sorumlu olduğu bilinen bir “YEŞİL”  kod adlı bir Mahmut Yıldırım vardı. Hiçbir yerde izine rastlanamadı. Şu anda nerede, ne yapar; ölü müdür, sağ mıdır? Devlet, bu sorunun yanıtını vermek zorundadır.

Dikkatimizi çeken ilginç başka bir nokta:

“Kuvai Milliyeci” lerin bu çalışma yöntemi, 12 Eylül’den önce, Genel Kurmay’a bağlı olarak görev yapan, daha sonra adı Özel Harp Dairesi olarak değiştirilen  “Konr- gerilla”nın çalışma yöntemine çok benziyor. Bir şey ima etmeye çalışmıyorum; sadece aradaki bir benzerlikten söz ediyorum….

Özel Harp Dairesi  halâ aynı adı mı taşıyor,Özel Kuvvetler Komutanlığı’ na mı dönüştü,bugün çalışmalarını hangi yöntemlerle sürdürüyor, bilmiyorum…

Ama, bütün bunlardan ayrı olarak çok iyi  bildiğim bir şey var:

Türkiye’de  artık at izi, it izine karıştı…

PKK’nın ne yapmak istediği sır değil,zaten biliniyor… Ama başka birileri,”PKK’yla mücadele” adı altında, PKK’nın istediği zeminde ve koşullarda Türkiye’yi bir iç boğazlaşmaya doğru sürüklemek istiyor…

Ne tuhaftır,büyük çoğunluğumuz da “Biz bu filmi daha önce de izlemiştik” diye diye  kuyruğa girmiş, döne döne yine aynı filmi izliyoruz…

Çıkış yolunu ise,  başka bir internet sitesinde yazan arkadaşım Dilek Yaraş gösteriyor:

”….Türkiye ‘ebruli’ bir ülkedir.” Bu çok doğru ve güzel benzetmeyi bir okurumuz yapmıştı yine bu sayfada.

…Bu coğrafyanın insanları, ne kadar farklı kökenlerden gelmiş olurlarsa olsunlar birbirlerinde ve birbirlerinin kültüründe kendilerinden bir şeyler bulurlar mutlaka

…Ebruliden herhangi bir rengi, yoğunluğu biraz daha fazla sanısıyla söküp çıkarmaya çalışmak onu bütünüyle yok etmektir, demiştim

….Ebru üstadı rahmetli Mustafa E. Düzgünman, o çok sevdiğim Ebruname’sinin başlarında şöyle der:

Ebru’da görünen şu nakışa iyi bak. Her sayfası kainatın bir sırrını yansıtır. Bu şahaseri senin benim yarattığımı sanma sakın. Fırça, çanak, boya, tekne hep bir vasıtadır bilmiş ol.“

***

Duy bizi ey sağır sultan!

646060cookie-checkİSVEÇ’TEN… Duy bizi ey sağır sultan!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.