Türkiye nereye, sol nerede?

Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) her yıl ilginç tartışma toplantıları tertiplemekte ve bu toplantıları ALMANAK adıyla çıkardığı kitabında yayınlamaktadır. Geçtiğimiz hafta sonunda da yine, “Türkiye Nereye, Sol Nerede” başlığı ile böyle bir toplantı düzenlendi. Aydın Çubukçu, Taner Timur, Ertuğrul Kürkçü, Fuat Ercan, Yüksel Akkaya, Mustafa Bayram Mısır ve Nuray Ergüneş’in katıldığı toplantıda, konu başlığını da aşan ilginç tartışmalar yaşandı. Tüm tartışmaları böyle bir yazı boyutunda aktarmanın güçlüğü karşısında ve diğer konuşmacıların da iznini almadan onların fikirlerini yansıtmak yerine, burada sadece kendi görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu arada, benim fikirlerimle örtüşen genel görüşlere de, doğal olarak, yazıda yer vereceğim.

Toplantıda ortaya çıkan ve benim de gönülden katılarak ifade ettiğim çok temel bir görüş, Türkiye’deki kapitalizmin ve sol hareketlerin yorumlanmasının iki eksen boyutunda ele alınması gereğidir. Birinci eksen, zaman içinde tüm oluşumların kendi dinamikleri doğrultusunda değişiyor olduğu gerçeği, ikinci eksen ise, bir ülke analizinin yeterli olmayıp, güçlü dışsal etkilerin dikkate alınması gerektiği konusudur. Açıktır ki, ekonominin genel çizgisi dünya kapitalizminin etkisi altında şekillenirken, sol hareketler de dünya sol hareketlerinden güçlü bir şekilde etkilenmiştir.

Kapitalizmin bir dünya sistemi olması ve çevre ekonomileri etkisi altına alması, doğal olarak, Türkiye’de de kapitalizmin gelişme dinamikleri arasında etkili olmuştur. Üretimin dünya çapında bütünleşerek sürdürülmesi, Türkiye’yi de bu süreçte ara üretici ve/veya montajcı bir raya oturtmuştur. Teknolojinin başat rol oynadığı 21. yüzyıl koşulunda mutlak olarak büyüyor görüntüsü veren Türkiye’nin bu süreçte göreceli olarak gerilediği algılanamaktadır.

Merkez kapitalizme eklemlenme sürecinde yaşanan yoksullaşma sürecinin baskılanmasında en önemli öğe “muhafazakarlık” olarak karşımıza çıkmaktadır. Benim tanımıma göre muhafazakarlık, tedricî olarak değişen sürece toplumsal uyum sağlanırken, ekonomik ya da toplumsal sıçramalara karşı mukavemet göstermektir. Bu nedenle, kapitalizm ya da başka herhangi bir sistem içinde muhafazakar olarak bilinen toplumlarda sistem değişmine karşı çıkılırken, sistem içi değişim ve dönüşümlere rahatlıkla uyum sağlamak olasıdır. İşte bu durum muhafazakarlıktır. Bu durum sadece kalkınmakta olan ekonomilere özgü olmayıp, ileri olarak bilinen ekonomiler için de geçerlidir.

Türkiye’deki sol akımlara gelince, Sovyetler ve Kızıl Çin gibi büyük komünist devletler yanında Arnavutluk, Küba vs gibi sosyalist devletlerin de varlığı Türkiye’deki sol hareketlere ne denli güç katmışsa, benzer şekilde, iki büyük blokun çökmesi ve dünyada sol harekletlerin inişte olması da aynı şekilde, Türkiye’de sol hareketlerin güçsüzleşmesinde ve âdeta gözlerden kaybolmasında o denli etkili olmuştur. 1960-1980 arasındaki sol hareketlerin belirli bir birikimin ürünü olması ve halkın hiç değilse bir kesimi ile ilişki kurabilmesi sol adına önemli bir kazanım olmakla beraber, ileride oluşacak sol kalkışlara rehber olabilmesi açısından o dönem sol hareketinin de ciddî bir öz eleştiriden geçirilmesi kaçınılmaz görülmektedir.

Türkiye’nin, mevcut yönetim altında nasıl bir icraata sahne olduğu ve bu bağlamda sol adına ne yapılabileceği konusunun da tartışıldığı toplantıda, önemli fikirler ortaya atılmış olmakla beraber, üzerinde herkesin ittifak edebileceği bir fikirler yumağı ortaya çıkmamıştır. Bununla beraber, üzerinde en çok anlaşılan konuları şöylece saymak mümkündür. Bir defa, sol literatürün iyi bilinmesi ve günümüz koşullarına uyarlanması, ancak politik mücadelelerde doktriner olmaktan çok, pratik politika araçları üzerinden halka yaklaşmanın yararlı olacağı ifade edildi. İkinci olarak da, kapitalizmin ve emperyalizmin halka kanca attığı her olayda halkın tepkisini sisteme karşı örgütleyerek güçlendirmenin yararlı olacağı görüşüldü. Bu saptamalara ek olarak, şahsî görüşümü şöyle ifade edebilirim. Toplantıda Ertuğrul Kürkçü ve Aydın Çubukçu’yu dinlemek çok hoştu. Ancak, böylesi deneyimli dostların çok ciddÎ ve samimi bir otokritik yapmalarının da gerekli olduğuna inanıyorum ve bu inancımı toplantıda da açıkça ifade ettim. Sosyalist örgütlenmede bir saniye bile gecikmemek, ama sosyalist kalkışta, şiddetli bir bastırma ile bir 10 ya da 20 yıl geriye gitmemek, tam tersine, netice alabilmek için, olgunlaşma ve zamanlamayı iyi hesaplamanın gerekli olduğuna inanıyorum.

1595420cookie-checkTürkiye nereye, sol nerede?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.