Türkiye yaşam için son kalelerini koruyamazsa kaybedeceğiz!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Korunan alanların 2030 yılına kadar Türkiye yüzölçümünün yüzde 30’una ulaşması gerektiğine işaret eden, WWF-Türkiye, korumanın maliyetinin geri kazanmanın maliyetinden daha düşük olduğuna işaret etti…

Tarih boyunca Küçük Asya olarak anılan Anadolu coğrafyasının Avrupa kıtası ile buluştuğu boğazları da barındıran Marmara Denizi ağır hasta. Kuruyan göl ve nehir görüntülerine her geçen gün yenileri ekleniyor. Üç ayrı iklim tipinin hüküm sürdüğü Türkiye’nin zengin biyolojik çeşitliliği kentleşme baskısıyla karşı karşıya. Ülkenin en önemli doğal mirası olan ormanlarda endüstriyel hammadde ihtiyacını karşılamak için yapılan üretim son yıllarda katlanarak artıyor. Her yıl 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü’ne Türkiye bu kötümser tabloyla karşı karşıya. Ancak çok geç olmadan gereken adımların atılması durumunda bu olumsuz tablo değiştirilebilir. Türkiye’nin korunan alanlarını 2030 yılına kadar ülke yüzölçümünün yüzde 30’una çıkarması gerektiğini savunan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), korumanın maliyetinin geri kazanmanın maliyetinden daha düşük olduğunu görüşünü paylaştı. WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, “Kaybettiklerimizle birlikte insanlığın geleceği de risk altında. İnsanlık olarak doğaya yaklaşımımızı değiştirir ve gerekli adımları atarsak hâlâ şansımız var. Ancak kaybedecek zamanımız yok, çünkü kritik bir eşikteyiz. Önümüzdeki on yılda göstereceğimiz performans yüzyılları şekillendirecek. Korunan alanların Türkiye yüzölçümüne oranını yüzde 30’a ulaştırmak önemli bir adım olacak. Korumazsak kaybederiz” dedi.

Her yıl 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü’nün temeli, Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nın 1972’de İsveç’in Stockholm kentindeki buluşmasına dayanıyor. O tarihten bu yana her yıl yeryüzünün doğal mirasının korunması konusunda farkındalık yaratacak çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Ancak son yıllarda 5 Haziran tarihi çevre için bir kutlamadan çok kaybedilen ya da kirletilen doğal miras için bir tür yas tutma gününe dönüşüyor. Bu yıl da 5 Haziran tarihinde görünen tablo pek de iç açıcı değil.

BU YILIN TEMASI ‘EKOSİSTEM RESTORASYONU’

Ancak doğa koruma konusunda atılacak doğru adımlarla bu tabloyu değiştirmek mümkün. Bu yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün teması “Ekosistem Restorasyonu” olarak belirlendi. Bunun anlamı son yıllarda koruma kullanma dengesi gözetilmeden sürdürülen tahribatla kaybedilen doğal alanların restore edilerek geri kazanılması.

TÜRKİYE 2030’A KADAR KORUNAN ALANLARINI YÜZDE 30’A ÇIKARMALI

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde çaptığı açıklamayla Türkiye’de korunan alanların artırılması çağrısında bulundu. Korunan alanların 2030 yılına kadar Türkiye yüzölçümünün yüzde 30’una ulaşması gerektiğine işaret eden, WWF-Türkiye, korumanın maliyetinin geri kazanmanın maliyetinden daha düşük olduğunu hatırlattı.

‘KORUMAZSAK KAYBEDERİZ’

WWF-Türkiye’nin bir süre önce yayımladığı rapor, yaşamsal önemde olan korunan alanların artırılması gerektiğine işaret ediyor. “Korumazsak Kaybederiz: Sürdürülebilir Bir Türkiye İçin Korunan Alanlar Hedef: 2030’a Kadar Yüzde 30” başlığını taşıyor. Raporda, iklim düzenleme, toprak oluşumu, canlı topluluklarının göçleri, karbon ve su döngüsü gibi ekolojik süreçlere ve tehlike altındaki türlerin devamına yardımcı olan korunan alanların, insan yaşamının ve ekolojik sistemin sürdürülebilirliği için hayati öneme sahip olduğuna dikkat çekiliyor.

AVRUPA GENELİNDE KORUNAN ALANLAR YÜZDE 25’İN ÜZERİNDE

Avrupa genelinde korunan alanların ülke yüzölçümüne oranının yüzde 25’in üzerinde olduğu belirtilen raporda, ülkemizde ise resmi açıklamalara göre karasal korunan alanlarımız yüzde 11, denizel korunan alanlarımız yüzde 4 civarında olduğu vurgulanıyor. Rapora göre, sürdürülebilir bir Türkiye için korunan alanların yeni uluslararası hedefler doğrultusunda 2030’a kadar en az yüzde 30’a ulaşması gerekiyor.


Dr. Sedat Kalem

KORUMANIN MALİYETİ EKOLOJİK RESTORASYONDAN DAHA DÜŞÜK

Doğal alanlar yalnız farklı türler için sığınak değil aynı zamanda iklim değişikliğine karşı güçlü bir kalkan oluşturuyor. Gıda, ilaç, iklim, temiz su, tozlaşma, rekreasyon gibi doğanın insana her yıl sunduğu hizmetlerin küresel ekonomik değeri 125-140 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor; ama doğanın sunduğu bu hizmetler ekonomik bilançolarda yer almıyor. Yatırımların doğaya zarar vermesini önlemenin ya da doğayı korumanın maliyeti ise doğayı geri kazanmak (ekolojik restorasyon) için çıkacak faturadan çok daha düşük olduğu kaydediliyor.

‘KORUMASAK, KAYBEDERİZ’

WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, kaybedilenlerle birlikte insanlığın geleceğinin de risk altında olduğuna işaret ederek şunları dile getirdi: “İnsanlık olarak doğaya yaklaşımımızı değiştirir ve gerekli adımları atarsak hâlâ şansımız var. Ancak kaybedecek zamanımız yok, çünkü kritik bir eşikteyiz. Önümüzdeki on yılda göstereceğimiz performans yüzyılları şekillendirecek. Korunan alanların Türkiye yüzölçümüne oranını yüzde 30’a ulaştırmak önemli bir adım olacak. Korumazsak kaybederiz.”

‘SON DOĞAL KALELER YAŞAMIN SİGORTASI’

Sürdürülebilir olmayan insan faaliyetlerinin yol açtığı iklim değişikliği ve geri dönüşü olmayan doğa tahribatının geleceğimizi tehdit ettiğini vurgulayan Kalem, “Korunan alanlar, yalnız tehlike altındaki yabani bitki türlerinin değil, aynı zamanda onlarla etkileşim içinde olan bütün canlıların, içinde yaşadığı ekosistemlerin de bir bütün olarak korunması için bilinçli çabaların ve planlı eylemlerin gerçekleştirildiği yerler. Ekosistem içinde bütün canlılar bir yaşam ağı ile birbirine bağlı ve bağımlı. Dolayısıyla, doğa ve biyolojik çeşitlilik kaybının alarm verici düzeye ulaştığı günümüz dünyasında korunan alanlar, elimizde kalan ‘son doğal kaleler’ ve hem insanlar hem de diğer canlılar için adeta yaşam sigortası. Daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek için ekonomiyi canlandırma planlarında artık enerji verimliliği, yenilenebilir enerji gibi çevresel bakımdan uygun yatırımların yan sıra canlı türleri ile popülasyonlarındaki yok oluş trendinin önüne geçmek ve yaban hayatı ile insan arasındaki ilişkinin iyileştirilmesini sağlamak için bozulmuş ekosistemlerin geri kazanılması, kaynakların daha sürdürülebilir kullanımı, yeni korunan alanların oluşturulması ve güçlendirilmesi de büyük önem taşıyor” diye konuştu.

KORUNAN ALANLARIN ARTIRILMASI İÇİN ATILMASI GEREKEN ADIMLAR

WWF-Türkiye’nin açıklamasında, 2030’a kadar korunan alanların artırılmasına yönelik atılması gereken adımlar ise şöyle sıralandı:

-Türkiye’de daha fazla sayıda ve daha geniş alana sahip (%30) bir korunan alanlar ağının oluşturulması ve daha güçlü, daha iyi korunan bir korunan alan yönetiminin gerçekleştirilmesi.

-Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak, kapsayıcı, paydaş katılımına açık; bilimsel esaslarla, uluslararası doğa koruma sözleşmeleriyle ve AB doğa koruma direktifleriyle uyumlu bir çerçeve Doğa Koruma Kanunu’nun kabul edilmesi.

‘DOĞA KORUMADAN SORUMLU KURUMLAR BİRLEŞTİRİLMELİ’

-Korunan alanların etkin yönetiminde önemli sıkıntılara yol açan parçalı kurumsal yapının giderilmesi. İlgili kurumların (Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma Genel Müdürlüğü) birleştirilmesi suretiyle doğa korumadan sorumlu kurumlar arasında daha iyi eşgüdümün ve korunan alanlarda daha etkin denetim, koruma ve yönetimin sağlanması.

‘KORUNAN ALANLARDA STATÜ DEĞİŞİKLİKLERİNDEN KAÇINILMALI’

-Tür ve alan koruma/denetim çalışmalarından ziyaretçi hizmetlerine, yaban hayatı yönetiminden altyapı çalışmalarına, eğitim-araştırma-izleme faaliyetlerinden gönüllü ilişkilerine kadar geniş bir yelpazeyi içeren korunan alan yönetiminde etkinliğin arttırılması için yerel düzeyde, daha güçlü mali ve idari olanaklara ve personele sahip alan bazlı yeni bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi.

-Korunan alanlarda statü değişikliklerinden kaçınılması.

2519920cookie-checkTürkiye yaşam için son kalelerini koruyamazsa kaybedeceğiz!
Önceki haberVALİDEBAĞ KORUSU’NDAN NE İSTENİYOR?
Sonraki haberSalgındaki çabaları ödüllendirilen TCCA’dan yeni hizmetler
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.