Bülent Delice’nin o deli yüreği yorulduğunda 40’ındaydı… O uzun saçları henüz ağarmaya yüz tutmuştu… Bülent’in eskilerin deyişiyle “şu fani dünya”dan “Eyvallahsız”ca, çekip gidişi, biz Gezi dostlarını da yasa boğdu… Uğurlar olsun notaların sevgilisi, börtü böceğin dostu, yarınların habercisi velakin bizim toplumun has sevgilisi…
Pazartesi Cemevi’nden Kahramanmaraş’a uğurlanan Delice, doğduğu topraklara geri dönecek…
Ölüm bu, sürprizi sever… Ne zaman, nerede geleceği belli olmaz… Hani “Ben öldükten sonra cenazemi ne yaparlarsa yapsınlar” diyenlere sözüm yok ama “İnsan doğduğu topraklara emaneti iade etmeli” derim… Hem bizden sonraki kuşakların köklerini ziyaret etmesi için güçlü bir bağ daha yaratmış oluruz…
Ölüm denilince aklıma 1989 yapımı Eşkıya filminin o güzel repliği gelir… Cumali kanlar içinde Eşkıya Baran’a, “Çok korkuyorum Eşkıya, beni bırakma! Çok korkuyorum” der… Baran da “Korkma!” diye teselli eder Cumali’yi ve devam eder, “Sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacaksın, sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin, oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki o arı ben olacağım…”
Sevgili sanatçı dostumuz Kağan Güner’i henüz 48’inde yitirdiğimizde İstanbul’daki cenazesinde usuma “Güvercin uçuverdi…” türküsü takılmıştı… Ne güzel başlar o türkü: “Güvercin uçuverdi… Kanadını açıverdi. Yar yandım yandımmm…” Sonrasında dilime gelen de “Dostumuz Kağan kaçıverdi… Biz yandık yandıkkk aman”dı…
Bülent Delice’nin acı kaybı Karacaoğlan’ın “Gurbette Ömrüm Geçecek” türküsünü dilime doladı… Karacaoğlun bu… Sevda gibi ayrılıkta ondan sorulur… Bülent’in acısı, türkü oldu yüreğime dokundu…
Gurbette Ömrüm Geçecek
Bir Daracık Yerim De Yok
Oturup Derdim Dökecek
Bir Vefalı Yarim De Yok
Gurbet kelimesi, “geçen yüzyılda Anadolu köylüsünün başka diyarlarda iş için zoraki ayrılığını anlatıyor” denilebilir. Artık biz buralıyız… Dağlarını, ovalarını, yaylalarını, tarihini, şarkılarını, ayıbını, sevabını ve günahını pek iyi bilmesek de buralıyız… Gurbet ile göçmenlik birbirine kuzen kelimeler olsa da anlamları çok farklı… Olsun varsın… Gurbetçilerle ortak bir kaderi, sıla hasretini, en önemlisi belki de kemiklerimize kadar işleyen yalnızlığı paylaşıyoruz…
Gönlüme Bir Güzele Düştü
Sarfedecek Malım Da Yok
Özendim Derviş Olmaya
Hırka İle Şalım Da Yok
Hani ölüm de hayatın değiştirilemez bir sonu. O son günü mutlaka herkes düşünmüştür… Ben mi? Ben de düşündüm tabii. O gün geldiğinde (Hayat onları hiç üzmesin) ikiz kızlarım ellerimden tutsun isterim… Sonra Cemal Süreya’nın “Üstü kalsın” şiirindeki gibi kalan ömrüm bahşiş olsun deyip, o bilinmeze “Eyvallahsız”ca gitmek isterim… Babamın yanına dingince uzandıktan bir vakit sonra da toz olup Eşkıya Baran’ın sözünü ettiği o çiçeklerden ayçiçeğinin (Akşehir’de güne-aşık deriz) bedenine yürümek isterim… Gözümün toprağa baktığını sanmayın dostlar, bütün bunları Türkiye’de sosyalizmin iyice yerine oturduğunu gördükten sonra isterim…
“Cemal Süreya’nın o şiiri nasıldı?” diye sorduğunuzu duydum. Yazayım dostlarım… Hemen yazayım…
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir…
Üstü kalsın…