Christmas dönemini Türkiye’deki ailemin yanında geçirmeyi tercih ediyorum… İçinde yaşadığımız ülkenin Christmas kültürü bütün aileyi bir sofrada hediyeleriyle birlikte biraraya getiriyor… Bu çok hoş bir gelenek… Kendi çekirdek ailesinden başka yakını olmayan benim gibi yabancıların, bu günlerde yalnızlık duyduğunu düşünüyorum… Eğer kökleriniz bir başka ülkedeyse kalabalıklar sizin yalnızlığınızı gidermekte kifayetsiz kalır… Ne yazık ki Şair Özdemir Asaf’ın dediği gibi yalnızlık paylaşılmaz…
Yalnızlık Paylaşılmaz
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün’de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
***
İstanbul, iktidarın yeni rantı kentsel dönüşüm felaketine rağmen hala çekici… 8 yaşındaki ikiz kızlarım Su ve Defne’ye kalsa siyah bir kedi alıp İstanbul’da yaşamalıyız… Onların İstanbul’da dikkatini çeken noktaları yeri gelmişken aktarayım… Gereksiz kornalar… Toplu ulaşım araçlarının hareket halinde kapıyı açıp kapatması… İyi yan ise bir yolculukta otobüs, tren ve vapura binme keyfi…
Benim dikkatimi çeken noktalar ise pek keyifli değil… Yeni yılı tv başında geçenler farketmiştir. İktidar yalakası kanallar, AKP’den puan almak istercesine yılın son akşamını sıradan rutin programlarla geçiştirdiler. TRT ilk kez Milli Piyango’yu canlı yayında vermedi.
Haberlerden izlediğiniz gibi Ergenekon gibi davalar kör düğüme dönüştürülmüş durumda. Yeni Anayasa çalışmalarında tıkanıklık ve Kürt sorununu çözecek siyasi irade yoksunluğu gündemdeki en can sıkıcı konular arasında. Halkı canından bezdiren en önemli konu ise hayat pahalılığı ve işsizlik… Medya sektöründe ise bütün bunlara ek bir sorun: iktidar baskısı… 100’e yakın gazeteci hapisanede. Sohbet ettiğim meslektaşlarım fırsat bulsalar yaşına başına bakmadan yurdışında ekmeklerini arayacaklar…
Memlekette özel okullar eğitimde fırsat eşitliğini zenginler lehine bozmuş durumda… Artık sıradan Anadolu liselerinin üniversiteye öğrenci gönderme şansları “yok” denecek kadar az… Sağlıkta reformu yaşamın pratiğinde göremiyorsunuz… Kanser tedavisi için arkadaşının kredi kartını kullanan hastaları tanıyorum…
İstanbul gibi büyük kentlerde ise trafik gerçekten bir çile. Günün en verimli bir kaç saatini haybeye yollarda harcıyorsunuz… Orta halli bir İstanbullu özel aracını kullanırken petrol hesabı yapar konumunda… Petrol fiyatı, alım gücü 2 katı fazla olan İngiltere’den bile pahalı… Emlak vergisi de son zamlarla İngiltere’ye kıyasla 3.5 katı oldu… Garip ama rakının fiyatı, ithal viskiyi sollamış durumda…
Bir diğer gözlemim de yılbaşı piyango biletlerinin geçen yıllara göre çabuk tükenmesi. “Umudun emeğe olan inançtan piyangoya kayması, cemaate kayması anlamına da gelir” diye düşünüyorum…
Kıyafet özgürlüğünü savunanlardanım. Herkes kendi cehenneminde yansın… İstanbul’da her zamankinden fazla sarıklı ve ortaçağ giysili müritlere rastladım… “Allah beterinden saklasın” deseniz yeri hani… İstanbul’a her gelişimde mutlaka gezdiğim Taksim’deki kitapçı raflarını “Hz. Muhammed’in Hayatı” ya da “Hicret” gibi yeni basım islami kitapların yoğunlukla doldurmaları da ilginç…
***
Onca yıl memleket hasretiyle yurtdışında yaşayanlar için “iki uçlu bir değnek” durumu dostlar… Hasret çekilen memleket, kendisini helalzade sanan haramilerin elinde bize yabancılaştırılmış… Artık Londra’da da yabancıyız, İstanbul’da da… “Yabancıyız” diye hayıflanmak nafile artık…