Sınıf mücadelesi kızışıyor,örgütlü işçi sınıfı ‘biz artık böyle yönetilmek istemiyoruz’ itirazını her türlü ortamda yüksek sesle seslendiriyordu. Sendikalı işçi,insanca yaşamak için, emeğinin karşılığını almak adına mücadele verirken, üniversite gençliği;demokratik üniversite,özgür, parasız yaygın eğitim talepleri etrafında birleşiyor, politize oluyor, ülke sorunları üzerine kafa yoruyordu. Köylü;sınıfsal güdüklüğünü, ona ulaşan, el uzatan gençliğin dürtmesiyle, kendini tanımaya , yüzyılın uyuşukluğundan sıyrılıp, üzerindeki ölü toprağını sirkelemeye başlıyordu. Örgütlü işçi sınıfı, politize gençlik ve yüzyıllık miskinliğinden uyanan -bir ölçüde – köylü ortaklığı; adil, özgür bir ülke istemi etrafında bir araya geliyor.. bağımsız,özgür ve sosyalist bir ülkede yaşamak istiyoruz bağlamında seslerini yükseltiyorlardı……olayın diğer tarafı eğemenler açısından ülkeyi yönetmek gün geçtikce zorlaşıyordu.
‘Zabıta çağrıldı(1), ‘bizim çocuklar’(2) işi bitirdi. Binlerce ilerici,sosyalist, hükümeti deviren, meclisi kapatan 12 Eylül askeri darbesinden kaçıyordu. İnsan avı başlamıştır artık.Işçiler,öğrenciler kısaca halk, kendi ordusundan kaçıyordu.
Kemalist ideoloji, 1950’den beri Nato’nun bir parçası olan orduyu tanımlarken;kurucu unsurun, kurtuluş savaşı sürecinde oluşturduğu, bağımsızlık mücadelesi vermiş ordunun, hiç değişmediği, bağımsızlık düstürünü devam ettirdiği kabulunu, Amerikan destekli 12 Eylül faşist darbesinden sonra bile sorgulamamış ‘bizim ordumuz’ bu mu sorusunu sorup, yanıtını açıkca vermemiştir. Bunun yerine; geçmişte yapılan sablonist, ampirik tekrarlar dışa dönük olarak görüntüyü kurtarmak adına yinelenmiştir.Ama ben bu sorgulamanın Kemalist arkadaşlar tarafından içe dönük daha detaylı yapıldığını ‘ bizim ordumuz’ bu mu sorusunu kendilerine sorduklarını düşünüyorum. Sorgulamanın dışa dönük yönü yapılmasa da, kendilerine sordukları sorunun yanıtı yine kendilerince biliniyor ama bu yanıt açıkça dile getirilmeyip zamana yayılarak erteleniyor, onutturulmaya çalışılıyor.
‘Almanya’dan iltica talep eden, diplomatik pasaport taşıyan Türk askerlerinin sayısı-aileleriyle birlikte 414 olarak açıklandı(3)
Bu kez ilericilerin, sosyalistlerin yerine kaçma sırası askerlere gelmişti.
12 Eylül’de yaşanan faşist darbeden sonra Kemalistler tarafından sorulmayan soru verilmeyen yanıt, 15 Temmuz da Feto’cu Amerikan emperyalizmi destekli kalkıştan sonra kapsam açısından daha karmaşık hal aldı. ‘Bu ordu bizim ordumuz mu’ sorusuna, ‘nasıl oluyorda koca koca generaller, albaylar kendi üstlerinden değil de ‘abi’ diye ‘imam’ diye adlandırılan Amarikan kökenli, ‘ılımlı’ islam örgütlenmesinin yöneticisi sivillerden emir alıyor, bu ordu; kurucu unsurun oluşturduğu, anti-emperyalist, çağdaş düşünceli kadrolardan(komutanlardan) oluşmayıp farklı bir tarikat yapılanmasına evriliyor,koca koca genaraller, albaylar, imamlara zimmetleniyor, bir dolarlar üzerinden orta çağın gizemli tarikatlarının haberleşme sistemlerini aratmayacak ‘bilimsel’ yöntemler kullanan, gerektiğinde demokrasiyi koruyacak ve kollayacak ‘bizim ordu bu ordu mu’ sorgulaması çetrefilleşiyor, yanıt daha grift hal alıyordu.
12 Eylül faşist darbesinden sonra orduyu tanımlamada zorlanan, bu tanımlamayı zamana yayıp erteleyen ve dışa dönük olarak hiç yapmayan Kemalist yaklaşım 15 Temmuz Feto’cu kalkıştan sonra bu ordu bizim ordumuz mu sorusuna yanıt verme sürecini bence hiç indirmeyecek şekilde rafa kaldırmıştır.
Günümüzdeki gelişmeler bu sorunun gelecekte birkez daha, format ve içerik değiştirerek gündeme geleceğini gösteriyor, fakat bu kez soru; ‘bu ordu bizim mi yoksa Reis’in ordusu mu’ na evrilecek korkarım.
Evet biliyorum sorması zor, kabullenmesi ise acı veriyor ama;
‘Bir ordum(muz) bile yok(mu)
- Murat Belge
- Paul Bernard Henze- CIA Türkiye masası İstasyon Şefi
- 5.2017 Hürriyet