Toplum üyesi Saray Karakuş ve Ümit Baysal’ın girişimleriyle başlatılan “Türkçe Tiyatro Festivali”nin ikincisi 27-28-29 Nisan tarihleri arasında Kuzey Londra’da bulunan Milfield Art Centre’de gerçekleşecek… Karakuş ve Baysal toplumda geçen yıl bir ilki gerçekleştirmişlerdi. Bu yıl deneyimlerini de ekleyerek ikinci kez Türkiye’den nitelikli sanatçıları toplumla buluşturacaklar.
Türkiye’den konuk olacak sanatçılar arasında Tamer Levent, Cezmi Baskın, Meltem Cumbul, Rutkay Aziz, Füsun Demirel, Müfit Can Saçıntı, Belcim Bilgin, T. Yılmaz Öğüt, Kemal Başar, Eda Kandullu, Galip Erdal, Tuğçe Aydın, Özgün Uğurlu ve Savaş Özdemir de yer alıyor.
Geçen sabah kahvaltıda Füsun Demirel ile sohbet etme şansım oldu. Türkiye’de dik duruşu ve cesur çıkışlarıyla tanınan Füsun Demirel içi dışı bir, şeffaf, samimi bir sanatçı… Demirel’e göre sanatçı sistemle barışık olmayan, daha iyi bir dünya için eleştirel yaklaşan bir kimlikte olmalı. Barışık olanlar yok mu? Çoook. Demirel bu “sanatçı” tayfasıyla siyasilerin birbirlerini kullanma iş birliğine pek takılmıyor. İlk gençlik yıllarından bu yana dik durmaya, doğru bildiğini söylemeye, sanat ve sanatçının etik kurallarına uymaya çalışıyor…
Bizim için Londra’dan Türkiye’ye muhalefet etmek kolay. Trafalgar’da istediğin gibi bağır çağır… Türkiye’de üstelik ekmek kavgasındaysanız işiniz zor tabii. AKP iktidarının 12 Eylül rejimini bile arattığını biliyoruz. “Türkiye’de bugünlerde sanatçı olmak nasıl bir şey?” sorumuzu Füsun Demirel derin bir soluk alarak “Zooor” diye yanıtlıyor. AKP iktidarının demokrasiyi, “çoğulculuk” değil de “çoğunluğun diktatörlüğü” olarak algıladığını hepimiz biliyoruz ama yine de Füsun Demirel’den yaşadıklarını “Vay anasına” diye dinliyoruz. Füsun Demirel’e göre; iktidar kendisi gibi düşünmeyen sanatçıların oksijenini ekonomik ve siyasi baskıyla kesiyor. Özellikle İstanbul ve İzmir dışındaki bazı il ve ilçelerde tiyatro sahnesi bulmak çok zor. Önce vali ya da kaymakam oyunculardan “temiz kâğıdı” istiyor. Eğer sanatçılar “temiz” ise bu kez de eleştirel bir oyuna, salon bulmak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Diyelim ki salon bulundu, salon kirası, haliyle onu yansıtan bilet fiyatı da seyirci kaçırtan cinsten…
Füsun Demirel bir ikiz annesi olarak pazarda tezgâh açtığını anlattığında ona sarılasım geldi. Biz 12 Eylül sonrasında Londra’ya geldiğimizde Şili’li profesörlerle birlikte restoranların mutfağında bulaşık yıkamıştık. “Kendi yurdunda”, üstelik sanatının zirvesinde bir oyuncunun bütün enerji ve zamanını sanatına ayırması gerekirken, mahalle pazarında tezgâh açacak kadar dik durabilmesi alkışa değer. Sol yanındaki cevahiri karartmayan Füsun Demirel, ne güzel bir miras bırakıyor çocuklarına.
Tabii Türkiye’de sanatçı, gazeteci, yazar ve akademisyenlere uygulanan baskı ve zulmün bir yanı devletten, diğer yanı da mahalleden… Füsun Demirel sosyal medya ve telefonlarına açık açık gelen tehditleri anlatıyor. Hani bir İngiliz’e bu tehditler karşısında karakola neden gidemediğinizi anlatamazsınız.
Usta sanatçı Türkiye’deki “basın”dan da yakınıyor. Hani içinde basın etik kurallarına uyan patron ve gazetecilerin olmadığı, iktidarın halkla ilişkiler bürosu olarak çalışan, eli kalemli tetikçilerin asparagas haberlerle yargısız infazlar planladığı o camiadan… Demirel, söylediklerinin doğru yansıtılmadığını, söylemediklerinin de yüzsüzce yazıldığını anlatıyor. Hani bir gazeteci olarak şaşırmıyorum. Gazeteci gibi gazeteciler o çemberin dışında artık…
Her şey öyle karamsar değil tabii… Füsun Demirel bütün bu yaşadıklarına karşın üç yıl öncesine kıyasla daha çok destek bulduğunu, toplumun her kesiminden dayanışma mesajları aldığını da söylüyor…
“Türkçe Tiyatro Festivali” kapsamında Milfield Art Centre’de 29 Nisan saat 20’de Füsun Demirel’in rejisiyle “Aşk Dersleri” oyununu izlemeye gidiniz lütfen. Füsun Demirel’i benim için de bir fazla alkışlayın. Daha iyi bir dünyayı hep birlikte kuracağız. Bizim gibi düşünmeyenlerin de yaşam hakkı olduğu, kendilerini ifade edebildikleri, hayvanların ve doğanın korunup kollandığı bir dünya… Sohbet sırasında Füsun Demirel’den aldığım bu enerjiyi size de yansıtmak istedim…