Meslekte 40’ını aşmış bir gazeteci olarak bir “of” çeksem karşıki dağlar yıkılır. Nasıl yıkılmasın ki? Mesleğe yeni başladığım yıllarda bir gazeteye gittiğinizde meslek ilkelerine ve etiğine bağlı, eyvallahsız, entellektüel, düzeyini ayaklar altına almayan ve cesur gazetecilerle tanışırdınız… Gazeteciler her halinden belli olurdu…
Gazete patronların çoğu da meslek kökenli olduklarından basın etiğini ve çalışanlarını korumaya özen gösterirlerdi… Şimdi eski çamlar bardak oldu… Patronlar. vahşi kapitalizmin kılıcı ve iktidarın borazanı oldular. Noam Chomski’nin dediği gibi bazı iyi gazeteciler de bu zehirli pastanın üstünde birer çilek olarak okuru aldatma aracı…
Gazetelerde habercilik anlayışı ve dili de değişti. Habercilik anlayışında gazeteler kendi olanaklarınca özel haber üretmeye de özen gösterir, sıcak haber takibi yapar, eski dilde “röportaj” yani “söyleşi” yaparlardı… Habercilikte aslolan “haber değeri”ydi ve hazır ajans haberleri ikincildi… Şimdi medya işine gelen haberi işine geldiği gibi manipule edip sunuyor, hatta 6 sütuna manşetlik bir haberi görmediği bile oluyor.
Haber diline gelirsek gazeteci kaynağını belirterek haberi aktarır ve objektif olmaya çalışırdı. Basın iyi yapılan bir icraatı “yapılması gereken” diye düşünür gereksiz övmekten kaçınır, kötü yapılanı da 4’ncü kuvvet olarak denetler ve eleştirirdi… Basının eleştirileri de “görev gereği” deyü sindirilirdi. Basındaki karikatür çizerlerinin tözgürlüğü vardı. Şimdi mi? Artık bu değerler rafta… Çoğunluk “medya” artık, iktidarın resmi reklam şirketi ve kumpas organizatörü…
“Habercilikte dil de değişti” demiştik… Şimdi Türkiye’deki sıradan ulusal bir gazetenin diline bir bakın lütfen… Örneğin “3 PKK’lı terörist yol kesti” başlığı altında uzunca bir hikaye okursunuz. Sanki yol kesme sırasında haberci de olay yerindeydi… “Birader yol kesiyorsunuz da şu örgüt üyelik kartlarınızı bi gösterin” demiş sanki… Oysa haber “falanca valiliğin açıklamasına göre” diye aktarılsa hem kaynak belirtilir, hem de satır altından “Haber gerçek mi yalan mı? Sorumlusu validir” denilmiş olurdu…
Ayrıca devletin “terörist” tanımına bir gazetecinin sahiplenmesi de evrensel bağlamda basın etiğine aykırıdır. Gazeteci savaşa beyaz bayrakla katılıp karşı cephelerde haber üretme hakkına sahiptir. Bir cephenin tetikçiliğini yapmak, gazetecik mesleği ve gazetecinin ölümüdür…
Türkiye’de bir elin parmakları sayısında kalan bağımsız medya da kendisine tanınan dar yasal çerçevede bu çürümeye karşı direnmeyi sürdürüyor. Bağımsız gazeteciler pek çok kumpas ve iktidarın baskısıyla karşılaşsalar da mesleklerini yapmaya çalışıyorlar…
***
Gazeteci dostum Ender Erturan’ın 26 Ağustos’ta herzamanki gibi hasretle anıyorum.
Sevgili dostumu 1996’nın 26 Ağustos’unda yitirmiştik. Londra Hürriyet’in haber sorumlusu olarak kendi uçağı ile gittiği Manchester’dan dönerken uçağı düşmüştü. Ender henüz 27’sindeydi… Londra Hürriyet’te çalışan bir arkadaşımızın kardeşi 20 yaşındaki Yunus Osmanağaoğlu da sevgili Ender’e son yolculuğunda eşlik etmişti…
Ender Erturan, yüzünde eksilmeyen gülümsemesi, sırtında gazeteci yeleği, elinde motosikletinin kaskıyla hayali karşımda… Yarı utangaç ses tonuyla son yakaladığı haberi ballandıra ballandıra anlatıyor sanki…
Kendisini her alanda iyi yetiştirmiş, Türk basınına katkısı olacak bir değerdi. Türkiye’de Hava Harp Okulu’nda okumuş, Antalya Hürriyet’te de gazeteciliğe başlamıştı. İşin içinde haber var mı, üşenmezdi. Uzak yakın, gece gündüz demez koşardı…
Sevgili Ender’in yaşamı Tom Cruise’un Hollywood filmlerini andırıyordu. Motosikleti ve tek motorlu 4 kişilik bir rally uçağı vardı. Londra dışında habere gitmek için bazen ikisini de kullanırdı. Manchester’e de aynı yöntemle gitmişti… Fenerbahçe ile maçı olan Manchester United’li futbolcularla röportaj için uçmuştu. Enkazda bulunan kırık fotoğraf makinasından çıkan son fotoğraflarında sevgili dostum futbolcularla poz vererek ilk kez bir haberin içine girmişti…
Sevgili Ender’i yitirdiğimizde henüz 8 aylık olan oğlu Can, ağladığında sevgili Ender oğlunu kucağına alır uçurur gibi yapar, Can da ağlamayı keser gülmeye başlardı. Ender dostum şimdi doğduğu toprakta Uşak’ta yatıyor. Uşak Belediyesi büyük bir incelikle sevgili Ender’in yaşadığı sokağa adını verdi.
Sevgili Ender iyi bir gazeteciydi, iyi bir pilottu. Hepsi fasa fiso, her şeyden önce gerçekten iyi bir insandı…Onu hasretle, sevgiyle ve dostlukla anıyor, “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” diyorum…