Dikencik Evleri’nde yaşamak lazım…

Size Dikencik Evleri’nden daha once söz etmiştim. Bu evlerde misafirlerine her türlü konforu sağlayan Ayşe ve Cengiz Genç çiftinden de… Yoğun geçen iş hayatlarından sonra emekliliklerini Fethiye Yeşilüzümlü’de 40 dönümlük çam ormanları içinde geçirmeye karar veren Ayşe ve Cengiz, kendi hayatlarını yeniden şekillendirirken, ellerini değdirdikleri her şeyi yeniden şekillendirdiklerinin farkında değiller belki ama, inanın bana bu böyle…

El attıkları her şey güzelleşiyor, sakinleşiyor, dinginleşiyor. Kendilerindeki enerji etraflarına yayılıyor. Mutlulukları size mutluluk olarak geri geliyor.

Onlar mutlular. Birbirlerini ve yaşadıkları hayatı seviyorlar. Evlerini, çam ağaçlarını, mantarları, orkideleri seviyorlar, Köpekleri Rita ve Lukka’yı, kedileri Bekir ve yavrularını seviyorlar. Her şeye sevgilerini katıyorlar. Bu yüzden ellerinin değdiği her şey değişiyor. Kendilerinde olan her şey dışa yansıyor.

Ben orada huzur buluyorum. Enteresan gelecek belki ama koskoca bir ormanın içinde kendimi güvende hissediyorum. Orada gök gürlese, yıldırımlar çaksa, elektrikler kesilse bile en ufak bir tedirginlik duymadan, içinde çıtır çıtır odunların ve kozalakların yandığı şöminenin başında huzur içinde oturmaya devam ediyorsunuz. Odanızda tek başınıza uyuyor olsanız bile korkmuyor, fırtınalar koparan doğanın sesini huzur içinde dinlemeye devem ediyorsunuz.

İşte bu Ayşe ve Cengiz’in başarısı. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama orada dertlenmek, tasalanmak, sinirlenmek mümkün değil.

Ayşe ve Cengiz Genç’le bunu nasıl başardıklarını konuştuk.

-Ben sizi tanıyorum ama, okurlarımızın da tanımasını istiyorum. Ayşe önce seni tanıyalım. Ayşe Güray Genç, buraya gelmeden önce ne yapardı?

-1959 Eskişehir doğumluyum. Annem ve babam Şeker fabrikalarında görevliydi. Eskişehir’den sonar 1979 yılına kadar Ankara Şeker fabrikasında yaşamımıza devam ettik. TED Ankara Kolejini bitirdim. Ardından ODTÜ de Biyoloji okudum. ODTÜ’de asistanlık yaparken masterımı da tamamladım. Sonrasında beş yıl Gebze TÜBİTAK’ta uzman olarak çalıştım. TÜBİTAK’ta çalışırken Boğaziçi Üniversitesinde endüstriyel mikrobiyoloji ve genetik mühendisliği üzerine doktora yaptım. 1990 yılında ise bilimsel çalışmalardan vazgeçip İstanbul’da Wyeth İlaçlarında Ruhsatlandırma Müdürü olarak çalıştım. 2007 senesinde oradan emekli oldum. Cengiz’le burada çalışırken tanıştım. Çok iyi arkadaş olduk. Çok iyi anlaşıyorduk. Çok uzun bir arkadaşlıktan sonra “madem bu kadar iyi anlaşıyoruz, neden evlenmiyoruz” diyerek 1999 yılında evlendik.

– Ya sen Cengiz?

-Ben de 1954 Aydın doğumluyum. İlköğretim ve lise hayatım Fethiye’de geçti. Üniversite hayatım ise Ankara’da. ODTÜ İşletme mezunuyum. Mezuniyetten sonra Merkez Bankasında çalışmaya başladım,daha sonra Yüksek Lisans için Norveç’e Bergen Üniversitesine gittim. 6 yıl Norveçte kaldıktan sonra uzun yıllar İstanbul’da, ağırlıklı olarak dış ticaret konusunda çalıştım. 2004 yılında Yeşilüzümlü’ye yerleşmeye karar vererek Fethiye’ye geldim.

-Ormanda yaşamak fikri insanı korkutuyor. Büyük cesaret sizinki…

-Rahmetli babam ormancı olduğu için çocukluğumdan beri ormanları çekici bulurum. Ayşe’yle zaman zaman kıyılardan uzak ormanlarda tatiller yapmıştık. 15 yıl önce kardeşlerim orman içinde bir arazinin satılık olduğunu söyleyince gelip gördüm ve satın aldım. Arazi ilk aldığımızda taşlık ve haraptı. Babam ve annem dört yıl araziyi ıslah etmeye çalıştı. Biz taşınmaya karar verdiğimizde arazi az çok toparlanmıştı. Önceleri bir Baraka yaptık ve yaz aylarında burada yaşadık. Sonra bu iki taş evi yaptık. Artık yaz kış burada yaşıyoruz ve evlerimizin odalarını misafirlerimize açıyoruz.

-Butik otel açma fikri nasıl oluştu?

-İlk yerleştiğimiz günden beri arkadaşlarımız bizi ziyarete geliyor ve burada çok mutlu olduklarını söylüyor. Biz de ikinci evi yaptırıp, butik otel olarak kullanmaya karar verdik. Böylece bu güzel doğayı herkesle paylaşmayı amaçladık. Sizin de gördüğünüz gibi tamamen orman içinde yaşıyoruz. Buraya gelen ve gelecek olanlar doğayı çok sevmeli, doğayla dost olmalı. Biz onlara doğa sunuyoruz.Çok fazla büyüyerek buraların kalabalıklaşması bizim hedefimiz değil. Arazimizi mümkün olduğunca doğal hali ile korumaya çalışıyoruz. Ancak dediğiniz gibi kapasitemiz çok düşük. Altı odamız var dostlarımıza sunabildiğimiz. İlerde iki üç oda daha yaratabiliriz diye düşünüyoruz ama hala nasıl yapılmalı karar veremedik.

-Evinizin duvarlarında, her yerinde size ait eski anılar var. Annenizin gelinlik çantasi, babaannenizin cepkenleri vs… Belli ki eskiye düşkünsünüz. Hiçbir şeyi atmıyor, saklıyor, sonra da değerlendiriyorsunuz. Birgün böyle bir oteliniz olacak ve bu eşyaları orada kullanacağınızı düşünmüş müydünüz?

-Burayı yaparken butik otel olarak yola çıkmadık. Gordük ki burayı inşa etmeye başlamadan önce arkadaşlarımız buraya severek geliyor ve burası da insanlarla güzelleşiyor. Bir tane daha ev inşa edip burasını insanlarla paylaşmak istedik. Bu eşyalar kesinlikle bir otelde kullanılmak üzere saklanmadı. Bu eşyalar tamamen geçmişimize saygı olarak özenle korunmuş eşyalar. Atalarımızın dedelerimizin kullandıkları eşyaları neden bizlerde kullanmayalım. Biz geçmişimize saygı duyuyoruz ve onların eşyalarını sürekli göz önünde tutuyoruz. Dilleri yok ama tarihi, yıllar öncesinin hatırlanası zamanlarını anlatırlar bize. Maddi değerlerinden çok, geçmişten günümüze taşıdıklarıyla önemli bu eşyalar bizim için. Birde eski fotoğraflar.. En önemlisi içindeki insanlar… Leman Sam’ın söylediği gibi: “…Kaybetmeyin o fotoğrafları / Kaybolan dünümün son yadigarları…”

-Siz tarım işine de girişmişsiniz?

-Organik üretim sertifikası aldık. Sebze ve meyvemizi kendimiz yetiştiriyoruz. Dışardan da bir miktar alıyoruz tabii… Yoğun olarak çevrenin otlarını ve meyvelerini kullanmaya çalışıyoruz. Bu ürünleri tüm yıla yaymak icin kurutma ve derin dondurucuda saklama yöntemlerini kullanmayı deniyoruz. Kendi yetiştirdiğimiz domatesi kurutarak yıl boyu kullanıyoruz. Yabani mantarları kısmen kurutarak, kısmen dondurucuda muhafaza ederek yılın 12 ayı kullanabiliyoruz. Yumurtası icin tavuk yetiştiriyoruz. Eti için de tavuk yetiştirmeye başladık

-Burası mantar için elverişli bir bölge. Bölgede kaç çesit mantar yetişiyor?

-Çevremizde sayılamayacak kadar çok mantar yetişiyor. Bir çoğunun tanımlaması ve yerel isimleri henüz yok. Bu konuda ciddi bir envanter çalışması da henüz yapılmış değil. Yerel isimleri olan mantarlar sadece yöre halkının sofralarında kullandığı veya ticari olarak satabildikleri . Buna en çarpıcı örnek yörede on yıl kadar önce farkına varılan ve on yıldır Japonya’ya taze olarak ihraç edilen Matsutaki olarak adlandırılan ( Tricholama Matsutake) mantar. Bölgemizde yine ticari değeri yüksek olan ve geçen yıldan beri festivali yapılan Kuzu Göbeği mantarı (Morchella sp) bol olarak bulunuyor. Bu mantar türünde Muğla üniversitesi öğretim üyeleride ciddi bilimsel araştırmalar yapmaktadırlar. Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hakan Allı ve Prof. Dr. Mustafa Işıloğlu, Elmalı Köyü’nde bir kanyon içerisinde bu mantarın dünyada ilk defa görülen bir alt türüne rastlamışlar ve bunu dünya mantar literatürüne ”Morchella Anatolica’’ olarak geçirmişlerdir. Bunun yanında onlarca yenebilen mantar türü yörede mevcuttur: Sığır dili (Hydnum repandum), Mavi cincile (Lepista nuda ),Keçeli (Boletus Suillus veya Boletus viscidus ), Beyaz mantar(Clitocybe geotropa), Çintar(Lacterius sp),Çayır mantarı(Agaricus augustus)… Bunların yanında festival nedeniyle yöreye gelen bilim adamları ve uzmanların katkılarıyla farklı yenebilen mantarlarıda menulerine katmaktadırlar..

– Kuzu Göbeği Mantar Festivali nasıl başladı ve nasıl bir organizasyonla bu festivali devam ettirmeyi düşünüyor sunuz?

-Mantar festivali çok güzel birtakım tesadüflerin ardarda gelmesiyle başladı. Buraya yerleştiğimiz günlerde yöre halkı çok lezzetli birtakım mantarları ikram olarak bize getirmeye başladı. Bir dönem profesyonel olarak mantar ihracatının içinde olmamıza rağmen çeşitlilik arttıkça endişelerimizde artmaya başladı. Yurtiçinden ve yurtdışından internetten ve üniversitelerden uzman aramaya başladık.Yurtdışından bulduğumuz uzmanlardan etkin olarak yararlanamadık. Yine internetten bulduğumuz mantar uzmanı Jilber Barutçiyan yazdığımız elektronik postaya, telefonla cevap verdi ve ziyaretimize geldi. İkinci defa ziyaretimize gelmeden önce bunu bir televizyon programı sırasında dile getirince mantara meraklı renkli bir kişilik olan muhtarlarımızdan Ömer Ali bey bizi bularak Jilber Barutçiyan ile görüşmek istediğini belirtti. Bu görüşmede Yeşilüzümlü’de çok büyük ilgiyle karşılanan bir kahve semineri ortaya çıktı.

Bu seminerde birçok zehirli mantarın insanlar tarafından tüketildiği ayrıca mantarların toplanmasından,taşınmasından, saklanmasına ve pişirilmesine değin çok ciddi yaşamsal önemi olan hatalar yapıldığı ortaya çıktı. Bunun üzerine mantarı yöre insanına toplanmasından tüketilmesine, doğru bir şekilde anlatabilmek icin Muğla üniversitesinin ve Jilber Barutçiyan’nın katkılarıyla bilimsel toplantılar düzenlenmesi planlandı. Aktivitenin yöreye daha farklı katkılarının olabilmesi için Festival şeklinde düzenlenmesine karar verildi. Fethiye Orman İşletmesinin çok ciddi boyutta katkılarıyla birlikte Belediye önderliğinde festival organize edildi.festivalin organizasyonuna cok ciddi boyutta muhtarların,Yeşiluzumlu halkının, Fethiyedeki yuksek okulun ve yöre genclerinin ve gonüllü grupların katkısı oldu. Böylesine nitelikli bilimsel ağırlıklı,yörenin doğal,kültürel ve tarihi değerlerini ön plana çıkaran bir festival tüm belde halkının katkıları ile renklendi.

-Festival sırasında konaklama nasıl oluyor?Çok fazla konaklama imkanı yok bildiğim kadarıyla bu bölgede.

-Evet malesef beldemizde konaklama tesisleri bulunmamakta. Aslında burada ev alan İngilizler -ki bu sayı 250’nin üzerinde- hemen hemen hepsi evlerini kayıt dışı olarak kiralıyorlar. Ancak belde halkından evlerini kiralayan ve pansiyonculuk yapan kimse yok. Festival sırasında beldemizden ancak birkaç evi konaklama için açtırabildik. Ev pansiyonculuğu başlasın istiyoruz. O kadar güzel evler varki Yeşilüzümlü’de. Belediye başkanımız bu konuda bizlere destek veriyor. Örnek olsun diye bu sene belediye misafirhanesini konaklamaya açmak için hızla çalışılıyor. Bunun yanısıra festival süresince Fethiye çevresinde bulunan diğer küçük otellerde hzimet veriyor. Beldeden Fethiyeye karşılıklı dolmuş seferleride mevcut.

-Şarap festivali ne durumda? Bu festivaller (mantar ve şarap) geleneksel bir hal alacak mı?

-Ayrı bir şarap festivali düşünülmüyor.Zaten mantar festivali içinde yöre şaraplarıyla ilgili aktiviteler var .Önümüzdeki festivalin temaları arasında şarap yine yerini alacak.

-Şarap yapımı çok yaygın mı? En azından ticari boyuta taşınacak kadar yaygın bir üretim var mı?

-Beldede hemen hemen tüm evlerde şarap yapılıyor. Ancak ticari boyutta değil henüz. Festival sırasında Antalya Şarap Külübü başkanıMustafa Temimhan belde halkının evlerinde ürettikleri şarapların tek tek tadımını yaptı ve eleştirilerini tek tek üretim yapanlarla paylaştı. Nasıl güzel şarap yapılır seminerlerle yöre halkına anlattı. Ticari boyuta taşınması için biraz daha zaman ihtiyaç var.

-Bölge orkideleriyle de ünlü bir bölge. Orkide festivali neden yapmiyorsunuz? Biliyorsunuz çiçekte dışa özellikle Hollanda’ya hızla bağlanan bir ülke olma yolundayız. Burada orkide üretimi yapılamaz mı?

-Fethiye ve çevresi aslında Muğla ve çevresinde çeşitli yabani orkideler bulunuyor. Salep orkideleride buna dahil. Ancak orkidelerin festivali çok riskli, tamamen tahrip edilmesi söz konusu. Biz yinede bu konuda uzmanlar tarafından bilgilendirmeye yönelik aktivitelerin yapılmasından yanayız. Bu güzel ve çarpıcı çiçeklerin korunması çok önemli. Bu olağan güzellikteki doğa harikaları çiçek olarak değil salep olarak biliniyor ve yumruların toplanarak tehdit altına sokuluyor. Bizim kendi arazimizin içerisinde bulunan yumrulu orkideleri çoğaltmaya çalışıyoruz. Yumrusuz olan türleri ise mesela Limodorum abortivum bulundukları yerde çam dalları çam pürleri gibi doğal malzemelerle çeviriyor ve çoğalmalarını sağlıyoruz. Bunları aynı zamanda işaretleyip gelen dostlarmıza gösteriyoruz. Bizim arazimizde bulunan bazı türler şunlar; Ophrys heterochila,Ophrys lucis, Ophrys reinholdii, Ophrys sicula, Orchis laxiflora, Orchis laxiflora, Orchis fragrans, Serapias bergonii…

-Görüyorum ki ailenize Kocaman’dan sonra Lukka katılmış. Eski köpeğiniz Kocaman’ı ve Lukka’yı anlatır mısınız? Tabi Rita’yı da…

-Bulunduğumuz araziyi 15 yıl tek başına koruyan köpeğimiz Kocaman’ı 2008 ocak ayında kaybettik. Kocaman bütün Yeşilüzümlü beldesi tanırdı. Ama o kadar yalnızdı ki ona bir arkadaş gerekiyordu. Buraya yerleşmeye karar verdiğimiz 2004 yılında Rita’yı bulduk.Yaklaşık bir ay İstanbulda evimizde baktık Buraya geldiğinde 4 aylıktı. Kocaman Rita’yı çok sevdi çok iyi arkadaş oldular. Kocaman, Rita’yı çok iyi eğitti. Kurt Kangal kırması Kocaman’ın yerine bizim yine Kocaman bir köpeğimiz olmalıydı. Veterinerimize söyledik. Ve Lukka’yı bulduk. LUKKA-Hitit kaynaklarında Likyalı demektir. Köpeğimiz Sivas orijinli olmasına rağman Likya topraklarında dünyaya gelmiştir ve bu topraklarda yaşamaktadır. Lukka ismi ona çok yakıştı.

732800cookie-checkDikencik Evleri’nde yaşamak lazım…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.