Kriminalize Etmenin Adaleti!

Birmingham’ın ardından Liverpool ve Manchester kentlerine sıçrayan ve ülke çapına yayılan isyan, yağmaya dönüştü. İsyancılar işyerlerine saldırdılar, dükkânları ve arabaları yaktılar, sokak ortasında silahlı soygunlara giriştiler. Olayların yağmalama ve gaspa dönüşmesi, eylemlerin toplumsal adalet talep ve gücünü zayıflatırken, ezilenlerin şiddetinin ulaşabileceği boyutu gösteriyor. İngiltere’deki aşırı sağcı gruplarsa, bu olayları milliyetçi tırmanışın ve bu grupların ülkeden temizlenmesinin bahanesi yapmak istiyorlar. Norveç’teki katliamı yapan Breivik’in ilham aldığı belirtilen “İngiliz Savunma Ligi” isimli aşırı milliyetçilerin sokaklara dökülmekten bahsetmeleri, can kaybı endişelerini de beraberinde getiriyor.
Mark Duggan’ın öldürülmesiyle gelişen olaylarla yeniden dikkat çekilen alt sınıfın suçluluğu, üç-beş pahalı telefon çalma ya da yağmalama olayından ibaret değildir. İngiliz polisinin şiddeti, devletin ayrımcılığı, artan ırkçılık, yaşanan isyanın temel nedenlerindendir. Gözaltında birçok siyahın ve göçmenin daha önce de polisler tarafından öldürüldüğü söyleniyor. Yağmalama, uzun zamandır kendilerine verilmeyen tüm hakların şiddetle elde edilmesinin temsilidir.
Bu isyancıların anne babaları Avrupa’nın yedek iş gücünü karşılamak için çağrıldılar, geldiler. Sistemin bekası için yıllarca çalıştılar ve ülkelerin ekonomik kalkınmasına büyük emekleri oldu. Ne zamanki ülkelerin onlara ihtiyacı kalmadı o zaman da bu ailelerin geldikleri yere geri dönmelerini sağlamak için sonraki nesil sistem dışına itildi. Gidecek bir yeri ve geldikleri yerde onları bekleyen bir yaşamları olmayan bu ailelerin çocukları eğitimsiz ve işsiz kaldı, işsizliğin doğal sonucu olarak kriminalize oldular. Suç alt kültürü, göçmenlerden, mültecilerden ve azınlıklardan oluşmaya başladı. Devlet, bu gençlerin esrar, yemek ve giyecek ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayacak şekilde ceplerine birkaç kuruş para koydu. Amaç başkaldırmalarının önünü kesmekti. Devlet, gençleri sistemin ana gücü olarak konumlandırmayı reddetti.
Kapitalizm kendi işleyişinin devamı için her zaman “ana” ve “yedek” iş gücü bulundurur. Toplumu itaate ve kurallara uyumlu kılmak ve gelir dağılımındaki adaletsizliği görünmez kılmak için bazı grupları kriminalize eder. Kapitalizmin ana iş gücü beyazlar, erkekler, heteroseksüeller, eğitimli olanlar ve etnik azınlık olmayan homojen kitlelerdir. Yedek iş gücü olanlar ise göçmenler, etnik azınlıklar, homoseksüeller, kadınlar, anneler ve siyah olanlardır. Sistemin ne zaman artı emeğe ihtiyacı yoksa, o zaman yedek güçler için suçu belirleyen normlar, cezalandırma ölçütleri ve biçimleri değişir. İşsizlik arttığında ve sistem kendi ana iş gücünü yeniden istihdam etmek istediğinde, önceden ihtiyaç duyduğu ucuz ve yedek iş gücünü sağlayan grupları kriminalize eder.
Times gibi gazeteler ve İngiliz medyası, isyanın toplumsal ve sosyal yönünü göz ardı ederek polisiye tedbirlere indirgedi, olayları bir “isyan” değil, “şiddet” olarak tanıttı. Sadece Independent gazetesi, olayların sosyal boyutuna dikkat çekti. Türkiye’deki ana akım medya ise, haberi başlangıçta “arkadaşlarının polis tarafından öldürülmesine sinirlenen bir grup isyancı” olarak vermeyi tercih etti. Ne zaman ki olay Türkiye’den gidenlerin dükkânlarının da yağmalanmasına dönüştü, o zaman bilindik milliyetçi damarları kabardı ve söylem, elinde sopalarla bekleyen Türklerin kahramanlığına, hak arama mücadelesi ise “birkaç çapulcunun başıbozuk davranışlarına” indirgendi. 2005 yılında Fransa banliyölerinde yaşanan olayları Avrupa basını, zengin mahallelerinin yoksul mahallelerden ayrılmış olmasıyla açıklamıştı. İngiltere’de yaşanan olaylar ise zengin şehirlerinin göbeğinde oluyor. Kapitalizmin 18. yüzyılda evlerin etrafına çit çekmeyle başladığı gibi, zenginler ve yoksullar arasındaki coğrafik ayrışmanın, aslında zihinlerdeki sınıfsal ayrışmanın sonucu olduğunu gözler önüne seriliyor. İşgücü fazla olduğunda emeğin değersizleştiği ve çit çekmenin arttığı gibi, bu gençler de zengin İngiliz kentlerinde yaşarken, kentlerdeki refahtan yoksun bırakılıyorlar.
İngiltere’deki isyan, Avrupa’da büyüyen milliyetçiliğin ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin yaratmış olduğu yeni bir kasırgadır. Şu anda kaybedecek hiçbir şeyleri olmayan bu insanların isyanı, adaletsizliğe karşı seslerini duyurma çabasıdır. Kriminalize edilen gençler adaletlerini kendileri, kendi dilleri ile gerçekleştiriyorlar. Bu olaylar, adalet arayışı ve hak mücadelesi olarak tanımlanmadıkça hafızalarda hak ettiği yeri bulamayacaktır.

756800cookie-checkKriminalize Etmenin Adaleti!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.