Sıra şeytanda…

– Yaşamın Kıyısında’ki oyunculara nasıl karar verdiniz?
– Hatırlamıyorum… Hanna Schygulla ile Belgrad Film Festivali’nde tanışmıştık… Baba rolündeki Tuncel kurtiz ile de birlikte çalışmak isterdim… Yılmaz Güney filmlerinden tanınan Kurtiz Almanya’da da iyi bilinen bir sanatçı. İkisini biraraya getirerek yeni bir şey yaratmaya çalıştım. Filmin hikayesi aslında Costa Kavras’ın “Missing” filmine benzer. Kızını kaybeden bir Alman Anne Türkiye’ye gider ve kendisine yardım edebilecek tek kişi doe Almanya’da gurbetçilik etmiş bir taksi şoförüdür… İlk yazdığım senaryoyu değiştirdim… Türrkiye’de farklı bir pençereden baktım… “Crossing the Bridge: The Sound of Istanbul” filminde de Kürt şarkıcı Aynur beni çok etkiledi. Tükiye’de müzik de siyasidir. Türkiye’de neler olup bittiğini takip ediyorum. Küresel ısınmanın Türkiye’ye etkisinden AB üyeliğine kadar herşeyi izlemeye çalışıyorum.


– Türk – Alman yaşam biçimini karşılaştırır mısın? İki toplumu iyi bilmeniz size yeni düşünceler verdi mi?
– Bu konular aslında evrensel. Türkiye’ye özel ilgim var. Türkiye’ye ilişkin yanıt aradığım sorularım var. Öğrendikce de  Sdaha çok sorular ortaya çıkıyor. Yaşamın Kıyısında’ki Türkiye farklı bir Türkiye… Hergün Türkiye değişiyor… Ben değişiyorum… Film olarak tarafsız olmak biraz zor. Kamerayı nereye çevirirseniz seyirciyi de oraya odaklaştırıyorsunuz…


– Filmlerinizde işlemek istediğiniz ana tema nedir?
– Bilmiyorum. Film edit aşamasında gelişti. Senaryodaki değişiklikler benim için her zaman çekim sırasında olağan… Aşk, ölüm ve şeytan ile bir üçleme yapmak istedim. Duvara Karşı’da aşkı, Yaşamın Kıyısında da ölümü işledim… Sıra şeytanda… İkinci konuyu işlerken oğlum doğdu. Ölüm hepimiz için bir gerçeklilik. Hepimizin gideceği bir yer yalnızca nasıl öleceğimizi bilmiyoruz…


– Oğlum doğdu dediniz. Ölümle nasıl ilişkilendirdiniz?
– Ben ruhari birisi sayılırım. Bebeklerin geldiği yer ile bizim gideceğimiz yerin aynı olduğuna inanıyorum. Oğlum doğduğunda bu senaryo izerinde çalışıyordum ve çok derin duygular yaşadım. Ufaklık günde 15 saat uyuyordu.


– Bir Türkün Almanya’da ve bir Almanın da Türkiye’de nasıl yaşadığını aktarıyorsunuz. Vurgulamak istediğiniz neydi?
– Küreselleşme… Bu konuda bir film yapmak istedim ama onun adını “göç” koymak istemedim. Bunun örnekleri her yerde var… Örneğin Ang Lee Tayvan’dan geldi. ABD’de film yapıyor. Japonya’da da çok güçlü bir Kore filmi var. Bunun adı göç değil küreselleşmedir… Almanya’da Almanca bilmeden rahatça yaşamını sürdürebilirsiniz. Bir yanda Göthe bir yandan da ikinci kuşak Türk gençleri…


– Küreselleşmeye karşı kahramanlar da var…
– Öyle düşünüyordum ama fikrimi değiştirdim. Şimdi ileride yine onun gibi düşünebilirim. Kimlik her zaman değişebilir. Her karekter benim ruhumu yansıtıyor.


– Filmde bir kitabın olması bilinçli bir seçim miydi?
– Kitap önemlidir. Oğlan kitabı başkasına hediye ederek okumasını istiyor. Daha sonra seyirci olarak kitabın okudunduğunu anlıyoruz. Kitap seçimi konusunda herkes bir şeyler önerdi. Dostayevsky’yi önerenler de oldu. Almanya’dan arkadaşım Sinan Özdoğan, anne ve basanını kuşağını anlatan kitabının okunmamasından yakınıyordu. Ben de kendisine yardımcı olmak istedim. Kitap seçimi de böyle oldu. Şimdi Sinan kitabının ikinci baskısını yapacakmış…


– Filmde çok şans ve rastlantı vardı? Bunlara inanıyor musunuz?
– Ben ikisine de inanıyorum. Bu klişeleri hepimiz biliyoruz… Gerçek hayatta çok daha ilginçtir. Herkesin bu konularda inanılmaz hikayeleri vardır…


– Belgesele ilgi duyuyor musunuz?
– Belgesel için belirli bir yol almak gerekir. Belgesel olarak yeterli değilim. Michael Moore’un yaptıklarını çok beğeniyorum. Ben daha çok klasik belgesel hayranıyım. Bazen belgeseller de yetmiyor. Propaanda ya da izleyici yönlendirmek istediğinizde “fiction” araçlarına ihtiyacınız oluyor.


– Yaşamın Kıyısında’da neden kadın oyuncuyu öldürdünüz?
– Evet iyi bir soru. Şu biçimde yanıtlayayım. Eğer 6 karekteriniz varsa ve bunun 4’ü kadınsa ve o filmde de 2 ölüm olacaksa bunda bir denge sağlamalıyım diye düşündüm. Filmi yazdığım gün kadınların fedakarlık yaptıklarını hatırlamıyorum ama kendi kişisel inançlarıma göreinsanlk tarihi ve antropolojide kadınlar her zaman fedakarlık yapmışlardır. Kimlerin savaştığını görüyoruz…


– İsviçre’deki Basler Zeitung gazetesine “Askere gitmektense vatandaşlıkta çıkarım” dediğiniz ve sonra da geri adım attığınız doğru mu?
–  Söylediklerimi söyledim. Biliyorsunuz söylediklerim de doğruydu. Arkadaşım ve yapımcım beni Türkiye’den arayarak Hürriyet gazetesi ana sayfasında 5 askerin şehit düştüğü manşetinin hemen altından sözlerimin verildiğini söyledi. Ne yazık ki bu haber üzerine bazı sinemacılar filmlerimi göstermek istememişler… Ve benden farklı bir şey söylememi istediler. Ben yine söylediğim aynı şeyleri söyledim ve ‘Türk vatandaşlığını yitirmek benim yapacağım en son iştir’ dedim… Benim için (vatandaşlık) bir kağıttır belki ama silahı da ele almayı tercih etmem…


__________________


* Senaryosu Fatih Akın tarafından yazılan, Yaşamın Kıyısında adlı sinema filmi projesi yine Fatih Akın’ ın yönetmenliğinde, Temmuz – Ekim 2006 tarihleri arasında, Hamburg, Bremen, Istanbul, Karadeniz Kıyıları ve Trabzon’da çekildi. Başrollerini Nurgül Yeşilçay, Baki Davrak, Tuncel Kurtiz, Patrycia Ziolkowska, Nursel Köse ve Hanna Schygulla’nın paylaştığı 2007 Cannes Film Festivali’nde en iyi senaryo ve özel ekümenik jüri ödülünü kazanan film Türkiye’de 26 Ekim 2007 tarihinde gösterime girdi.


Filmin hikayesi de şöyle:


Emekli bir dul olan Ali yalnızlığını paylaşmak amacıyla, fahişelik yapan Yeter’e para karşılığı kendisine hayat arkadaşlığı yapmasını önerir. Bu durum Ali’nin oğlu Nejat tarafından olumlu karşılanmaz çünkü fahişelik ona göre kabul edilemezdir. Yeter’in bu işi Türkiye’de üniversite okuyan kızı Ayten’e para yollamak için yaptığını öğrenen Nejat’ın bakış açısı kısa sürede değişecektir. Yeni yeni sıcak duygular beslemeye başladığı Yeter’in ani ölümü Nejat’ı Türkiye’ye gitmeye ve Ayten’i bulmaya itse de siyasi eylemci Ayten’in de kaçak olarak Almanya’ya gelmiş olması işleri karıştıracak fakat tüm karakterlerin yolunu bir gün beklenmedik bir yerde kesiştirecektir.


DİĞER AYAKÜSTÜ SOHBETLER:


– Selek: Feminist kitabevi Amargi bir okul…
– İstanbul’un turizmi bu atölyede şekilleniyor
– Neden Patara ve neden şimdi?
– ‘Terörün panzehiri ekonomik gelişmedir’
– ‘Türkmenlerin hakları, bizim Kürtlere de tanınmalı’
– ‘Mahalle baskısı değil, ideolojik baskı’
– ‘Meclis’teki partilerin kadın politikası yok’
– Ersümer: Merkezde bir yeniden yapılanma olmalı…
– Fotoğrafın büyücüsü: Aykan Özener
– Savaş karşıtı eylemlerin fotoğrafçısı: Hüsnü Atasoy
– Ufuk Uras: Desteği için Baykal’a teşekkür ediyorum!
– ‘AKP’yi sola karşı yaratanlar yok edecek’
– ‘Muhabirlerin telifle çalıştırılması yasalara aykırı’
– Yeşiller bağımsızları destekleyecek
– Türkiye sağlık turizminde atakta
– ‘Hayallere tanık olmak istedik’
– ‘İngiltere’de işkence yaptılar…’
– ‘Kürtler, Türkler’i ikna etmeli…’
– ‘Düşünceye militarizm de engel…’
– Boyalı bank nöbetini terkeden ‘sosyalist’ asker
– ‘Kategorizesiz bir dünya hayalim’
– ‘Toplumsal varlıklar elimizden kayıp gidiyor’
– Ermeni tarihçi: Asıl sorumlu emperyalizm
– Hrant Dink: Ruh halimin güvercin tedirginliği
– ‘Vicdansızlığın İslamcısı, solcusu olmuyor…’
– ‘İsrail bir devlet değil, bir projedir’
– Orhan Suda: Yaşasın edebiyat
– Türkiye’nin Papa’ya sormayı unuttukları!
– Sol Kendini Arıyor VII: Ömer Laçiner
– Sol Kendini Arıyor VI: Hayri Kozanoğlu
– Sol Kendini Arıyor V: Aydemir Güler
– Sol Kendini Arıyor IV: Oğuzhan Müftüoğlu
Sol Kendini Arıyor III: Aydın Çubukçu
– Sol Kendini Arıyor II: Çiğdem Çidamlı
– Sol Kendini Arıyor I: Mihri Belli:
– Hayalet yazar Hüdai Nabit
– Çitlembik ağacıyla söyleşi
– ‘Çocuğa şiddet, çok yaygın’
– İran PKK’yi neden bombalıyor?
– Serdar Denktaş: Mal mülk davaları en zor sorun
– ‘Kıbrıs’ta kısa dönemde çözüm olmaz’
– Tayvanlı yazardan ‘Sıcak bir öpücük’
– Kavakçı: Başörtü, dini bir mesele
– Perinçek: MHP tabanını dışlayarak solculuk yapılmaz!
– ‘Tek dileğim iki dengeli bir dünya…’
– ‘Beni en çok korkutan: Google’
– ‘Sorunumuz Yahudiler’le değil, siyonizmle’
– O bir ‘peynir avcısı’
– ‘Çernobil’den ders çıkarmadık’
– Bir kültür taşıyıcısı: Aydın Çukurova…
– Afşar Timuçin ile insana dair ne varsa…
– 12 Eylül iddianamesine ne oldu?
– Akın Birdal: Evren yargılanmalı!
– Hitler ile söyleşi…
– ‘Baş örtüsünü ilk kez Sumerliler taktı’
– ‘Türk solu titreyip kendine gelmeli’ 
– ‘Hepten pusulasız olmadığımız kanaatindeyim…’
– ‘Siyasi güç, her zaman kendi hukukunu yaratır’
– ABD işdünyasında çöküş
– ‘ABD Anayasası Patara’dan’
– Çocuklar öldürülmesin!
‘- ‘Bir Gün Mutlaka’
– ‘Derin devlet sorunları çözmek istemiyor’
– Kaş’taki gözyaşı
– ‘Son 15 yılda bilinçte sıçradık’
– Piref. H. Ökkeş ile ‘dörtköşe’ sohbet…
– Sorgun Ormanı’nı kurtaralım
– Devrim Bize Yakışırdı!
– G-8 protestosundan gözlemler…
– Başkaların hayalleri…
– Hurafeler gölgesinde Gelibolu…
Çokuluslu tekellere karşı ‘Adil Ticaret’
– Kuzey çikolata, Güney ekmek derdinde
– Fokları, katliamdan kurtaralım!
– Nükleer denemelerin faturası: Doğal felaketler
-Türkiye’de de nükleer silah istemiyoruz!
– İsrail dünyanın 6’ncı büyük nükleer silahına sahip!
– Faşizm neden Almanya’da kök saldı?
– Demirel davasında tekelci medya da suçludur

731110cookie-checkSıra şeytanda…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.