Tatil İDO’da başlar… İdiotlar için…

Ben de gocunması olmayan, amatör neyzenvari, ideal ortamlardan beslenip İDOllerine ulaşma kaygısı olmayan ve bu yollarla köşe olmamış, serbest, hür, liberal ve saf köylü bir köşe yazarı adayı olmam avantajıyla İDO konusundaki köşeli jetonları törpüleyeceğim biraz bu yazımda. Tamamen yapıcı olarak ! belki Topbaş okur da, alır başını bir gün biner o denizüstü toplu minibüslere diyerekten…

Altı tarafı suyla çevrili ve içinden deniz geçen bu tek dünya şehrinde İDO denen deniz otobüsü işletmelerinin yönetim mantalitesini izdüşümleyip, bu ülkenin ne gibi bir mantıkla yönetildiğinin özet yayınını izleyebilirsiniz çok boyutlu olarak… KanalYirmidötette’de falan yayınlamazlar bu özet yayını… Ama burda okuyabilirsiniz…

Mahalle baskısını kıyıda, köşede ve bizzat mahallede, büyüteçin ters tarafını kullanıp, pili bitmiş fener ışığı loşluğunda, ya da 3 mumluk ampul karanlığında arayanlar, bu baskı çeşidinin hasını ve aşikarane yapılanını bizzat İDO Deniz Otobüslerinin içinde denizin tam üstünde, ya da nedense deniz feneri olmayan İDO iskelelerindeki tesislerde bulabilirler… Deniz feneri bir yolsuzluktu, buralarda herşey yoluyla yordamıyla icra edilir ve yolunu bulan bulur…

İDO işletmeleri halkı işletmektedirler. Şöyle ki en son yerel seçimlerden 1 hafta önce binmiştim, Bostancı’dan Yenilkapı’ya, oradan da Bursa’ya gidecektim. Yol boyunca “dayatma“ nın hasını yaşadım ve o gün midem denizin dalgalarından bulanmadı… Kendini akbilen bulanık deniz partisinin propogandası yapıldı yol boyunca, ileri gelen geriler ileri geri konuştular seçim yatırımı adına kafalara ak pak bilgiler doldurmak için… “Ekstra ne desek kardır, zaman dardır ! “ diyerekten…

Düşünün, seçim propogandaları süresinde, denizüstü seyrüseferleri boyunca KanalYirmidört kanalıyla 24 saat seçmene kanal açan izasyonlarıyla pardon izolasyonlarıyla yapılan seçim propogandası kanalı ile, en maliyetsiz şekilde, hem de şehir şehir, meydan meydan gezmekten daha etkili bir kitle ulaşımı sağlandı tek yanlı olarak, yan ceplere ulufe dağıtan ulemalarca… Dağıttıkları kömürün, nohutun, keşkülün marka reklamını da bu dayatılmış yayınlara verip barter yapmayı akıl edemediler ama uyanıklar… Keh keh… Halka en baştan bakan zatın çocuklarına Amerika’da defter, kalem, silgi tedarik eden zata ait olduğu söylenen kanaldan seçim süresince akıl dağıtıldı bedava…

İşbu yazıyı bugün, 09/07/09 saat 15.30 da İDO Yenikapı iskelesinde yazmaya başladım sinirimden, “gülün ağlanacak halimize ve yönetiliş biçimimize“ diyerekten… Şiimden sonrası başlıbaşına hiciv… 15.00 de Yenikapı’ya vasıl oldum ki 17.45 Yalova seferinin biletleri bitmiş… Çok satıldığından değil, az yer olduğundan… Çünkü 55 dakikada giden devasa feribotları kaldırıp yerine 90 dakikada gidemeyen küçük deniz minibüslerini koydukları için…

Sabah Yalova’dan gelirken de kendileri gibi, “camekanı modernize edilmiş ama mekanı eski tip“ arabalı vapurları kakalamışlardı 80 dakikada İstanbul’a vasıl olur diye… 105 dakikada vardık 15 dakikada da yanaştı… 4üncü büyük şehirden 1inci büyük şehre günübirlik iş takibine gidenlerin zaten vakitleri dar ve kıymetli, bunlar sayesinde kıymeti kalmadı aslında gidiş sebeplerinin… “Ne iş ?“ diye soracak oldum, ordaki çemberlitaş kıvamında dikilen bir yetkisize… “ Acelen vardıysa, gitseydin karadan hemşehrim ! “ dedi… Aslında hemşehrim değildi göründüğü kadarıyla… Hemşehrim olsaydı Bursa-İstanbul kara yolunun kaç saat sürdüğünü bilirdi… Herhalde Büyükşehir’e mahsusen yeni atanmışlardandı… Bu tip haşemalılar ak merkez görünümünün vitrin imajını bozmasın diye, modern görünüşlü gençleri çalıştırıp kalkan yapan kalkancı zihniyet, birkaç sene önce zimnen uyguladıkları, “gişelerde türbanlı çalıştırma“ politikasından vazgeçmiş ve kayırmacı soluk renklerini belli etmeme adına vitrin yapmışlardı modern görünümlü gençlerden mütevellit zahiri yenilikçilik adına…

bunun bile başlıbaşına maskeli bir takiyye olduğunu anlayan nadir yolculardan bir amca, namütenahi mahiyette tezahür eden bilet kuyruğunda yarım saat sıranın gelmesini beklerken, tipime baktıktan sonra, biraz da nazikane saydırmalarımdan feyz alarak, ama bir duyan olmasın diye sağı solu kolladıktan sonra, cesaretle kulağıma eğilip “ bu mantalite bu memleketi de işte böyle deniz otobüsü gibi yönetiyor evlat, ama bu halka müstehak“ dedi… Döndüm müstehak olmayan amcayı tam öpecektim ki alan komutanı kızın hiç nazik olmayan, sert ses tonu duyuldu, “hey, ordan kuyruktan bi kişi daha gelsin gişeye“ diyen… O kız eskiden Bostancı gişelerinde namusuyla türbanlı bilet satardı, hergün aldığım için biliyorum… Şimdi Yenikapı’ya blujinli, dekolte ve röfleli şekilde atanmış nedense ve yakışmış yerine haspa!… Ama adamdan anlıyo, kime nasıl davranacağını öğretmişler… Kuyruğa aradan dalan örtülü zihniyetleri, görünümünden önce, bakışlarındaki derin ve ulvi manadan tanıyor “yandaş mıdır? Değil midir? Benim halkım ehil midir? ?“ diyerekten ve ona göre görmemezliğe geliyor… Al işte, işbu zihniyetin “mevkiyi suistimal“ numunesinden bir adet daha… Müthiş bir öngörü ve kıyas bilgisi var ki, temsil ettiği ayrımcı zihniyet bile teslim olur ayırırsa cart diye ortadan, öylesine de sert… Sanki islamofaşist gibi maaşallah habibi…

Neyse, Yalova’ya 19.15 seferine deniz minibüsüne bilet bulabildim. Şanslı olduğumu ve mutlu olmam gerektiğini söyledi gişedeki çemberden geçmiş mürit. Bileti alırken ne akla hizmetse, isim soyadı soruyorlar, rötar yapmış THY’nin yandan yemiş hali gibi, 10 dakika kadar da gişe önünde hazırolda bekletiyorlar ki, otomatik kasadan bilet print eylesin teknolojik olaraktan… “ Dilekçe, ikametgah falan da gerekiyor mu?“ diye soracak oldum, pis pis sırıttı… Niye sırıttığını deniz minibüsünde uzun arayışlardan sonra numaramın koltuğunu ücra bir köşede bulunca anladım. Tam tuvaletin yayında, bavulların üstüste konduğu yerdeki koltuğu vermiş hergele… O da tipten anlıyo olmalı kimin ne olduğunu, özel eğitimli eğitimsizlerden bunların hepsi… Karşı mahalleden olduğumu küpemden anlayacak değil ya, kendi mahallesinin baskısını fışkırtma yöntemi buydu herhalde oncacık yetkiyle… Biz bunların tam yetkiyi eline geçirmişlerini de biliriz… Şak diye geçirirler… Yani yetkiyi… yani hısım akrabaya…

Kafeteryaya gideyim dedim bir şeyler yiyip, içmek için. Kafeteryada sadece Ülker ürünleri satılıyordu. Hatta Ülker markalı telefon kontürü üretilmediği için olsa gerek, keh keh, koca terminalde kontür satılmıyordu ve geç kalacağımı eve bildirme hakkıma da dolaylı sekte vurulmuş gibi hissettim binaenaleyh, ne kadar da fesatım… Müreffeh ülke böyle olmalıydı, böyle yönetilmeliydi. Minyatür deniz fenerleri de satmalıydılar cafede hediyelik, bisküi, çikolata ürünleri logosu sponsorluğunda…

Zaten en başımızda bize bakan zat, henüz büyükşehir şehreminisi iken atmıştı bu deniz otobüslerinin yandaşlara kamulaştırılması tohumunu. Ve dahi Çınarcık’tan öte güzelim Esenköy’ün fatihidir bizzat bu gemileri direk oraya sefer eyletip, o bölgeleri topraklarına katma ve kurtarılmış bölge yapma zihniyeti… Ki mevkiyi suistimalden yargılanacası bu planlı pilot operasyon, deniz hamamı, kadınlar hamamı, bilmemnerenin hahamı gibi kavramların 150 yıl öncesine ithafen, gaflet ve delalet içinde tersanelerimize girilircesine, geri getirilme harekatının baş vermesidir çıbanca… Geriye binaen kotarılmış ve hayata geçirilmiş ne varsa, daha o zamandan ucundan ucundan geçirilmeye başlanmıştı müstehalka !!!

Yenikapı iskelesinde beklerken zamanımı değerlendirmek adına yazmaya başladığım bu yazıma malzeme üzerine malzeme yağıyordu sağdan soldan. Hukuk fakültesinden henüz dün mezun olduğunu sonradan öğrendiğim pırıl pırıl bir genç kızımız elinde bilet numarası, koltuğunu arıyordu, kan ter içinde üç beş kere minibüsü enlemesine ve boylamasına katetemiş yaşlı amcalar ve teyzelerle birlikte… 297-298-299-300 no’lu koltuk numaraları ile kesilmişti biletler ama deniz vardı, otobüs yoktu, minibüs vardı ve o minibüste o numaralı koltuklar yoktu. Deniz orda bitmişti işte… Sattıkları koltukları koymayı unutmuş olmalıydılar, tıpkı sattıkları koltuklarında istemdışı oturdukları ve müstehak halkı kıçüstü oturttukları gibi… Satılık halk, satılık koltuk çok gördük de, olmayan koltuğun satılabildiğini görmemiştik doğrusu, İDO mantalitesi onu da gösterdi elhamdülüllah.

Hukuk fakültesinden dün mezun olmuş ve bugün tatile çıkmış olan o genç kıza, “ olmayan bir koltuk için bilet satılmış bir hukukçu olarak AB ülkesinde olsa hukuken tazminat alırdınız di mi? “ diye sordum… “ hocalarımız, görülmekte olan davalar için yorum yapmayın derler ve o yüzden Ergenekon’un halini de öğretmediler !!! “ diye zekice bir cevap verdi gülerek… Deniz minibüsünün duvarına asılmış posteri gösterdim. “Bak kızım “ dedim ne yazıyor… “ Evinizde gibi yolculuk… Tatil İDO’da başlar… “

Yalova’dan Adalar’a çocukluğumdan beri yapılan transit seferlerin kaldırılıp, ülkenin 4üncü büyük şehrinden Adalar’a gidecek olanlara önce Kartal’a gidip oradan kara minibüsü ile Bostancı’ya gitmelerini dayatan zihniyete, ama Yalova’dan, 250.000 nüfuslu Bostancı’ya, ya da 4 milyon nüfuslu Kadıköy’e niye direk sefer eylenmediğine, haftasonları Bursa’dan Yenikapı’ya gelip, ordan Bostancı’ya veya Kadıköy’e geçmek isteyenler için niçin aktarma sefer konmadığına, şehr-i İstanbul’un şehremininin deniz otobüslerine binip binmediğine, trafik yükü, akılcı sehiriçi deniz seferleriyle yarıya indirilebilecek iken, mevcut akıcılığın dahi nasıl deforme edildiğine,

Ve dahi takunyalı THY’nin niçin çok sık rötar yapmaya başladığına, Devlet Demiryolları’nın niçin trenleri devri alem ettiğine, ormanlara yandan bakanların nasıl içine girip ciğerleri yaktıklarına, dört tarafı denizle çevrili bir ülkede neden Deniz Bakanlığı olmadığına, Tarıma uzaktan bakanların devrinde, turizm gelirinin ¼ üne haiz Bodrum’da mandalina bahçeleri finansmanıyla nasıl balık çiftlikleri inşa edilebildiğine ve 100 milyon Dolar’lık balıkçıl yıllık girdinin, 18 Milyar Dolarlık turizmin nasıl içine ettiğine, flamingoların niye gari trans geçtiğine, Güllük gülistanlık koylarda kıyıları dolduranlara şezlongundan bakarken altlarına dolduranlara,

Hukuk fakültesinden mezun 60 bin hukukçu gencin bu hukuksuz ülkede nasıl işsiz kalabildiğine, kapanmış 2.500 tekstil fabrikasından sokağa atılan yüzbinlerce işsiz ordusunun neye müstehak olduğuna, cebimizden çalınan milyarlarca liralık vurgunlara kapak olacak lütfu işçiye 5 lira zam vererek uygulayan iman fatihlerine,

Öğretmenleri okul bulamazken, okuldan çok olan camilerden imam taşan zihnievvellere, baştan bakanın imam, devlete bakanların kısmen devletten nemalanan, maliyeye bakanların malı yediği, adalete bakanların kadı, ticarete bakanların din tüccarı, cumhura bakanın cumhuriyetten yana şaibeli ve bu müstehak halka bakanların niçin boş baktıklarına ve tüm bunların niçin ak ufuklarda baş gösterdiğine dair düşüncelerim yerli yerine oturdu,

binip bir alamete, bol köpüklü deniz üstünde battı batacak bir ceviz kabuğu gibi giderkene kıyamete….

İzindeyiz atam, izin yapıyoruz, izninle “cümleten iyi tatiller ey cemaat… Tatil idiotlukla başlar“

Neyzen Meto

740910cookie-checkTatil İDO’da başlar… İdiotlar için…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.