Bir gazeteci öldüğünde gazetesi prim yapar. Satır altlarından “Eee biz büyük bir özveriyle, canveriyle sizler için haber takip ediyoruz” mesajını verir. Söylediklerim bu çarkta çalışan basın emekçilerinin, aralarından birinin görev sırasında yaşamını yitirdiğine çok üzüldüğü gerçeğine gölge düşürmesin.
Van’daki ikinci depremde yaşamını yitiren DHA muhabirleri Sebahattin Yılmaz (52) ve Cem Emir’e (25) hepimiz yandık.
Sebahattin Yılmaz 1991 yılında Hürriyet Haber Ajansı’nda göreve başlamış. O tarihten buyana Doğan Grubu için çalışıyor… Yılmaz’ın 20 yaşındaki Alperen İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü’nde, kızı 17 yaşındaki Egem Van Anadolu Lisesi son sınıfta okuyor. Emir ise 2 yıldır DHA’da… Bekar ve ailesine bakıyor…
DHA’nın en büyük patronu Aydın Doğan başsağlığı mesajında “arkadaşlarım” diye hitap ettiği iki çalışanının ölümünden büyük üzüntü duyduğunu açıkladı. Doğan mesajında “Türk basını, Sebahattin ve Cem’i her zaman takdirle hatırlayacaktır” diye devam etti…
Aydın Doğan’ın aşağıdaki soruları yanıtlamasını rica ediyorum:
– DHA çalışanı iki muhabirin sigortası var mıydı?*
– Var ise başlangıç tarihleri nedir?
– İki çalışanın ücretleri neydi?
– Sigortası hangi ücret üzerindendi?
– Bu iki çalışana geçmişte hiç fazla mesai ücreti ödendi mi?
– Gazetelerinizdeki köşe yazarlarınızın ortalama ücreti nedir?
– Yılmaz ve Emir’in geride bıraktıklarına maddi destek olacak mısınız?
– Siz ölen “arkadaşlarınızı” nasıl “takdirle” hatırlayacaksınız?
Aydın Doğan’a bu soruları gazeteden kapı dışarı ettiği sendikanın sorması gerekirdi aslında. Doğan bu soruları yanıtladığında acı gerçeklerde ortaya çıkacak… Üç kuruşa meslek aşkıyla, ölümüne çalışan meslektaşlarımız çok kısa bir süre sonra da unutulacaklar… Ölüm yıldönümleri Doğan Grubu gazetelerinde bile yer almaz olacak… Bunları öngörmek için müneccim olmaya gerek yok. Yakın geçmişe bakalım yeter…
Hürriyet Gazetesi muhabirleri Yüksel Kasapbaşı ve Abidin Behpur ile araç şoförü Yüksel Öztürk 24 Ocak 1963 günü Çatalca’da kara saplanan trenlerle ilgili haber yapmaya giderken donarak öldüler. Eskiden ölüm yıldönümlerinde hatırlanan bu kahraman basın çalışanları Aydın Doğan’ın patron olduğu dönemde anılmaz oldular…
Bir başka örnek de dostum Ender Erturan… Ender Erturan Londra Hürriyet’in haber sorumlusu olarak 1996’nın 26 Ağustos’unda kendi uçağı ile gittiği Manchester’dan dönerken uçağı düşmüştü. Londra Hürriyet’te çalışan bir başka arkadaşımızın kardeşi 20 yaşındaki Yunus Osmanağaoğlu da sevgili Ender’e son yolculuğunda eşlik etmişti… Görevi başında ölen Erturan henüz 27’sindeydi ve 8 aylık oğlu Can’ı geride bırakmıştı…
Dostum Ender’in ölümünde de bugünlerdeki gibi Doğan Grubu ayağa kalktı… Patronlar yağdı gürledi… Sonunda hepsi fos çıktı… Sonraki günlerde gazetesi Erturan ailesine 1 kuruş maddi yardımda bulunmadı… Bırakın maddi yardımı, Erturan’ın ölüm yıldönümleri bile kibrit kutusu kadar haber yapılmadı… Düşen ateş yalnızca Erturan ailesi ve biz dostlarını yaktı…
Ender’in eşi Mine ayakta kalma uğraşısında takılarını sattı. Yalnızca takılar mı? Kocasının yanından hiç ayırmadığı kazada kırılan fotoğraf makinası ve lenslerini de elden çıkarmak zorunda kaldı.
Aydın Doğan “bilgi alma hakkı”nı kullandığımı düşünüp sorularımı lütfen yanıtlasın. Artık yazılamayanları yazabilen bir internet medyası var. Bu medya aynı zamanda halka açık bir arşiv… Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak…
___________________
* “Sigortasız olur mu hiç?” diye sorarsanız. Ben 1998-2000 arasında Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi’nde çalıştım. Sigorta primlerim yatırılmadığı için yasal başvuruda bulundum. Mahkeme hala sürüyor… Meslek haklarımızı korumakla görevli Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekili de olan Hürriyet Ekonomi Müdürü Vahap Munyar, mahkemeye gelip patronu lehine tanıklık yaptı. Munyar benim aslında haber ve fotoğrafları dışarıdan gönderdiğimi ve sigortayı hakedecek bir iş yapmadığımı öne sürdü… Son günlerde de Aydın Doğan’ın nasırına basan iktidarla helalleşmek istediğini duyunca, kendisine mektup yazıp benimle de helalleşmesini istedim. Ama hala tık yok… Ben de “Aydın Doğan eğer benden önce ölürse musalla taşında hakkımı helal etmeyeceğim diye bağıracağım” diye söz verdim…