Sizlerle Emin Gökçe ve Ahmet Genç’i tanıştırmak isterim dostlar… İki Osmanlı askeri İngilizlere karşı I. Dünya Savaşı’nda farklı yerlerde savaşırlar ve esir düşerler. Bu kez esir olarak İngiltere’de çalıştırırlar. Kaderin cilvesi ise yarım asır sonra bu kez oğulları, torunları ve yeğenleri ekmek parası için dedelerinin esir olarak çalıştırdıkları topraklara göçer. Gökçe ve Genç ailesi tekstil ve restoran sektöründe ekmeklerinin peşinde…
Emin Gökçe’den başlayayım anlatmaya… Emin Gökçe Osmanlı İmparatorluğu askeri olarak I. Dünya Savaşı’nda savaşırken İngilizlere esir düşer. İngiltere’de esir kamplarındayken Hyde Park ağaçlandırılması ve metro inşaatlarında çalıştırılan Gökçe, savaş sonrası diğer esirlerle birlikte gemiyle İzmir’e gönderilir.
Emin Gökçe’nin yeğenleri Ahmet, Tahir ve Osman Gökçe 1969’da “permitli” olarak Londra’ya gelirler. Emin Gökçe’nin torunları Elyas 1985’te, Yasin 1987’de, Yılmaz ve İhsan 1992’de, İlyas Gökçe de 2004’te İngiltere’ye yerleşir. Kendisiyle görüştüğümüz emekli öğretmen İlyas Gökçe, ailesinin genellikle kebap işi yaptığını belirterek, “İngiltere genelinde 50’ye yakın Gökçe soyadlı aile var. Çoğumuz Londra dışında yaşam kurdu” diyor.
İlyas Gökçe ölmeden önce ses kaydını aldığı söylediği dedesini “1 Temmuz 1890’da Gümüşhane Ünlüpınar’da doğar, 1915’te asker olarak Yemen’e gider, 1916-1923 arasında İngiltere’de esir olarak tutulur. Dedem esirken İngilizceyi öğrenmiş. İngiltere’den izne gelen akrabalarımızla İngilizce konuşurdu. Savaş bittiğinde ikili anlaşma gereği İngiltere esirleri serbest bırakır. Esirlere İngiltere’de kalma ya da ülkelerine gönderilme tercihi sunarlar. Dedem ‘Memlekete gitmek istiyorum’ der. Bunun üzerine yine zorlu bir gemi yolculuğuyla İzmir’e gönderilir. 7 yıl esirlik dönemi bitmiş olur. İzmir’den Gümüşhane Ünlüpınar’a yarı yaya, yarı hayvan sırtında bir haftada ulaşır. 24 Temmuz 1977’de de Erzincan’da yaşamını yitirdi ve kendi köyünde defnedildi” diye anlatıyor.
“Dedem, 1970’lerde Londra’ya işçi olarak gelen Gökçe soyadlı yeğenlerine Hyde Park’ta gölün çevresinde diktiği çam ağaçlarını sormuş ve gidip görmelerini istemiş” diyen, büyük torun Gökçe, “Onlar da ağaçları ziyaret edip dedeme hepsinin tuttuğunu ve kocaman olduklarını aktardılar. 2004’te Londra’ya geldiğimde ilk işim Hyde Park’a dedemin ağaçlarını görmeye gitmek oldu” diyor.
Ahmet Genç de 1915’te I. Dünya Savaşı’nda o günkü Osmanlı sınırları içinde olan Suriye’de İngilizlere karşı savaşırken esir düşer.
Londra’da işçi olarak yaşayan oğlu Kasım’ın (1943) anlattığına göre; diğer Osmanlı esirleriyle birlikte Londra’ya da getirilen Ahmet Genç esir kampında 18.5 ay kalır. Geceleri esirleri geçici olarak kör eden ilaç verilir. Esirler geceleri birbirlerine tutunarak tuvalet gibi zorunlu ihtiyaçlarını giderirler. Gündüzleri ise Londra’daki Manor House metrosu gibi alt yapı çalışmalarında zorla çalıştırılır. Ahmet Genç esirlikten kurtulduktan sonra Kurtuluş Savaşı’na da katılır, Yunan askerlerin kovalandığı İzmir’e giren bölük arasında yer alır. Genç 1983’te 98 yaşındayken köyünde yaşamını yitirir.
Kahraman Maraş Elbistan Küçük Yapalak doğumlu olan Ahmet Genç’in oğlu Kasım ile kendi adını taşıyan torunu Ahmet, 1990’da Londra’ya gelirler. Ahmet Genç’in kardeşinin çocukları Sami, Hasan, Nezahat ve Hanzey Genç de 1989 göçünde Londra’ya gelenler arasında yer alır.
Sami Genç “Memleket doğduğun değil, doyduğun yerdir” diyerek ailenin Londra’da tekstil restoran sektöründe çalıştığı ve ticaret yaptığını söylüyor.
Hyde Park’a yolum altı ayda bir düşse de hemen hergün geçtiğim Manor House metrosunun önünden geçiyorum. Emin Gökçe ve Ahmet Genç’i yâd ederek tabii. Bu iki yiğit Osmanlı askerinin öyküsünü Ocak’ta Londra’da piyasaya çıkan “Londra’da Bizim’Kiler” kitabıma da aldım. Unutulmalarına gönlüm razı olmazdı.
_________________
- Bu yazı Cumhuriyet Pazar’da da yayınlandı.