Bırakalım bu “AB demokrasisi” yalanını

Müzakerelerin başlayacağı tarih olan 3 ekime ramak kala Avusturya, Türkiye ve Hırvatistan konularında mızıkçılık yaptı. Her ne kadar AB Genel İşler Konseyi acilen toplanıp Avusturya’nın itirazlarına uzlaşma arayışına girdiyse de “bu da ne demek şimdi” diye düşünmeden edemedik doğrusu.


Avrupa görgüsü ve diplomasisi budur işte. “Sen kötü olma, bırak senin ufaklık kötü olsun.” Avrupa’nın yaptığı tam da bu cinsten. Hatta sonra da “Ne kötü çocuk oldu bu, eskiden hiç böyle değildi” diye bir de dert yanıyorlar.


Görünürde yaşanan bu. AB dönem Başkanı İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Jack Straw, ”müzakerelerde zor bir aşamada bulunduklarını”, Hollanda Dışişleri Bakanı Ben Bot’un ”Avrupa için kötü bir gün olacağını”, Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn bu durumun “AB’nin itibarına zarar vereceğini” söylemesi hep bu dert yanmanın ifadesi.


Avusturya ayak diriyor ve bu yüzden görüşmeler başlayamıyor. Kim buna inanır Allah aşkına. Ben bunu inanacak kadar zeka sahibi değilim. Yani Avusturya, böyle ciddi bir konuda Almanya’nın onayını almadan mızıkçılık yapacak. Geçin bunları.


Belki de artık Avusturya Almanya’yı yönetiyordur, olamaz mı? Neden olmasın, bir zamanlar bir Avusturyalı Almanya’yı yönetmiyor muydu?


Bu işler hep böyle yürür zaten. Soğuk savaş zamanında Ruslar da bazı suikast işlerini Bulgaristan’a ihale ederlerdi. Ünlü “zehirli şemsiye” olayı bu ihalelerin geliştirttiği bir araçtır.


Bu işin sonu nereye gidecek diye soranlar ve merak edenler varsa, herhalde artık meraklarını gidermişlerdir. Eğer tek bir veto bizim durumumuzu etkileyecekse, o yola baştan çıkılmamalıydı. Madem bu yola girildi, o zaman bir tek kişinin mızıkçılığının sorun yaratması önlenmeliydi. Bugün Avusturya’nın itirazıyla cebelleştik. Yarın Yunanistan’ın ya da Güney Kıbrıs’ın itiraz etmeyeceğini kim garanti edebilir? Güney Kıbrıs birliğe alınırken “Türkiye konusunda veto hakkı yoktur” denildi mi? Hayır… Üstelik Güney Kıbrıs’ı verilen ulusal onur sözlerini yok sayarak, uluslararası anlaşmaları görmezden gelerek üye yaptılar. Yalan mı?


Hadi Yunanistan, Güney Kıbrıs engelini de aştık diyelim. Fransa, Belçika, Polonya engellerini aşabilecek miyiz?


Bırakalım bu “AB demokrasisi” yalanını ve gerçeklere bakalım. Gerçekte ortada üç tane ciddi aktör var; Almanya-Fransa-İngiltere. Onların çektiği iplere göre bir takım kuklalar ayağa kalkıyor ve biz onları oturtuncaya kadar akla karayı seçiyoruz, yalvar yakar oluyoruz.


Aslında Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri doğru ama, yaptıkları ile söyledikleri birbirini tutmuyor ne yazık ki. Başbakan ”Biz ne kadar AB’ye ihtiyaç duyuyorsak, en az bizim kadar AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var” diyor ve ”AB, eğer küresel bir güç olmayı hedefliyorsa, küresel güç olurken yarınlarda medeniyetler çatışmasını ortadan kaldırmayı arzuluyorsa, bunu bir blöf olsun diye söylemiyorum, bir tespit, gerçek olarak söylüyorum, medeniyetler ittifakını gerçekleşmesi şarttır.” diye sözlerinin gerekçesini açıklıyor.


Gerçekte doğru olan şu: Türkiye’yi yanına almayan hiçbir güç dünya çapında bir aktör olmayı beceremez. Tabii bu bize öyle zannedildiği kadar büyük bir koz veriyor zannedilmesin. Şımarma lüksümüz zaten yok ama, hiç değilse bu durumu kötü anda kullanılabilecek, hatta bazen oyunun kaderini değiştirebilecek bir joker olarak kullanabiliriz.


*Yazarın diğer çalışmaları için www.birsenaltiner.com


 

668150cookie-checkBırakalım bu “AB demokrasisi” yalanını

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.