Girit ve Küba birbirine ne kadar benzer?

Girit ve Küba birbirine ne kadar benzer? “Her ikisi de adadır” dediğiniz duyar gibiyim. Bunun dışında başka bir benzerlik aklınıza gelmeyecektir. Ama birilerinin gelmiş ve Girit ve Küba adasının birbirine benzerliğinden bir roman yazmış. Küba’nın Ankara Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal’dan söz ediyorum. Büyükelçi, 1800’lü yılların sonlarında Osmanlı adası olan Girit’i Yunanistan’ın işgal etme girişimleriyle, İspanyolların elinde olan Küba’yı Amerika Birleşik Devletleri’nin işgal etme çabaları arasında bir benzerlik kurmuş ve “Havana’da Türk Tutkusu – 1898” adlı romanı yazmış.

Romanın konusu II. Abdülhamid’in Girit sorununa çözüm bulmak üzere yaveri Ahmet Paşa’yı Küba’a göndererek, orada yaşananlarla Girit arasındaki benzerlikleri ortaya çıkarmak üzere kurgulanmış. Romanın kahramanı Osmanlı, istihbarat subayı Ahmet Paşa olmasına karşın, romanda anlatılanlar Osmanlı tarihinden çok Küba tarihiyle ilgili. Yani kahramanı Osmanlı ama anlatılanlar Küba’ya özgü durumlar. Bir anlamda Küba’nın bağımsızlık savaşının tarihi anlatılıyor. Roman bir Türk yazarın elinden çıksaydı farklı bir kurguyla yazılırdı kuşkusuz ama bu haliyle bence çok daha ilgi çekici olmuş. Gerçi kurgu ve anlatım açısından bazı eksikleri olmasına karşın, kitabı birkaç solukta okuyabilirsiniz.

Gerçekten de II. Abdülhamid böyle bir görev için Küba’ya bir askerini göndermiş midir? Kitabı okuyan herkesin merak ettiği bu soruya tarihçilerden böyle bir görevlendirmenin olmadığı şeklinde bir cevap geliyor. Fakat o yıllarda Küba’da Osmanlı İmparatorluğunun bir elçisi olduğu doğruymuş. Romandaki bu anekdot dışındaki diğer her şey kurguymuş.

Ernesto Gomez Abascal, romanını Nazım Hikmet’in büyükbabası Enver Paşa’nın 1898’da Küba’ya yaptığı ziyaretten esinlenerek kurguladığını söylüyor. Enver Paşa’nın Küba’ya ne için gittiğini bilemiyoruz ama romanın kahramanı II. Abdülhamid’in yaveri Ahmet Paşa, adadaki durumları yerinde öğrenmek ve değerlendirme yapmak için Küba’ya gidiyor. Tabii Osmanlı’nın bir askeri olarak değil, ticaret yapmaya giden bir tüccar olarak.

Ahmet Paşa böyle bir görevlendirmeye başlarda şüpheyle yaklaşsa da, Küba’daki durum hakkında derinlemesine bilgi edinince Padişah’ın bu konuya olan ilgisini daha iyi kavramaya başlar. O da bu olaydan edinecekleri bilginin Osmanlıya Girit’teki sorunun çözümü için yol gösterici olabileceğini düşünür. Çünkü orada da benzer durum yaşanmaktadır. Ancak Küba’da Osmanlının rolünü İspanyollar üstlenmiş, Yunanistan da Amerika Birleşik Devletleri’ninkini.

Ahmet Paşa coğrafi konum gibi farklılıkları da değerlendirir. İspanyollar Karayip Denizi’ndeki Küba adasına oldukça uzakken, Osmanlı Girit’in hemen yanı başındaydı. Bunun yanı sıra Yunanistan’da Girit’e yakındı. Tıpkı Amerika Birleşik Devletleri’nin Küba’ya yakın olduğu gibi.

İspanyolların Küba’da 250 bin civarında askeri vardır ama, askerin ikmal kaynakları İspanya’dan geleceği düşünülürse Amerika Birleşik Devletleri’nin donanmasının ikmal yollarını kesmesi, İspanya’nın yenilgisiyle sonuçlanacak bir savaşa imza atması olacaktır.

Tabii bunlar Ahmet Paşa’nın Küba halkını tanımadan önce yapmış olduğu saptamalardır. Küba halkını tanıdıkça, onları bağımsızlıktan başka hiçbir yolun mutlu edemeyeceğini anlar.

Gerçekten de Küba’da oluşan vatansever cephe için bağımsızlıktan başka seçenek yoktur. Bağımsızlık savaşı şimdilik İspanya’ya karşı verilmektedir ama yarın Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek herhangi bir saldırı için de verileceği kesindir. Hatta Küba’nın bağımsızlığının fikir babası olan Jose Marti, Amerika Birleşik Devletleri’nin Amerika’nın diğer bölgelerine de yayılacağını çok önceden sezip, Küba’nın bağımsızlığının bu sömürü sistemini engelleyeceğini düşünmektedir. “Bütün yaptıklarım, Küba’nın bağımsızlığını kazanarak Birleşik Devletlerin tüm gücüyle Amerika’nın diğer bölgelerine çullanmasının engellemek içindir” derken bunu net olarak ortaya koymaktaydı.

Küba halkı önce İspanyollara karşı bağımsızlık savaşı verdi. 1868 yılında başlayan savaş yaklaşık 10 yıl sürdü. 1978’de bir barış anlaşması imzalandıysa da, Küba ile İspanya arasındaki sorun çözülemedi. Bu süreç Küba’daki isyanın örgütlenmesi için bir uygun ortamı yarattı. Küba 1898 yılında isyanın üçüncü yılındaydı ve bu kez bölünme adanın bir ucundan diğer ucuna kadar yayılmıştı.

İşte Ahmet Paşa’nın görevi Küba’daki bu isyan hakkında bilgi toplamak ve oradaki politikaların Girit isyanına karşı Osmanlı için uygulanabilir politikalar olup olmadığını denetlemekti.

Ahmet Paşa görevini tamamlayıp, II. Abdülhamid’e raporunu sunduğunda şunları söyler:

“Durum, Girit’tekinden çok farklıdır, söz konusu olan başka bir sahne, başka etkenler ve başka bir tarihtir. İki adayı karşılaştırmanın mümkün olduğunu sanmıyorum. Milli nüfus yani Kübalılar ne başka bir ülkeye bağlı olmak ne de başkalarının hâkimiyetini desteklemek için savaşıyorlar, onlar tam bağımsızlık için savaşıyorlar ve zaten. Neredeyse kazanmış oldukları savaşı bitirmeyi hızlandırmak için belki Birleşik Devletler’in yardımını kabul edebilirler. Kübalıların ruhunda ne pahasına olursa olsun bağımsızlığı elde etme kararlılığını görüyorum. Kültürel, dinsel nedenlerden ve vatansever değerlerden dolayı eğer Birleşik Devletler adayı topraklarına dahil etmeye niyetlenirse onlara karşı da savaşmaya hazır olacaklardır.”

İşte böyle…

Açıkçası Küba’nın bağımsızlık savaşını, bir Osmanlı Paşa’sının gözüyle değerlendirmek benim için güzel bir deneyim oldu.

669850cookie-checkGirit ve Küba birbirine ne kadar benzer?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.