Komşuda yemek pişer, kokusu bize düşer

Uzun yıllar evvelinde İran’a uygulanmış, başta ticari ve ekonomi ağırlıklı meşhur ambargoların sebeplerini tekrar çekiştirmemize gerek yok ama, şu anda eminim ki çoğumuzun zihnini kurcalayan ana soruya değinmekte de yerinde bir fayda var: ‘Malum kafesin kapısı neden şimdi açıldı?’

Birkaç sene öncesinden başlayacak olursak, Ortadoğu’nun sosyo-politik denge değişikliğini; Arap ligi ülkelerinin teker teker sosyal denge, iç savaş, terör, göç, ekonomik istikrarsızlık ve inanç farklılığı bunalımıyla allak bullak oluverişini; ve bu huzursuzlugun, Türkiye dahil, dünyanın bütün ülkelerini de bir şekilde etkileyişini kolaylıkla anımsayabiliriz.

Bu denge değişikliği, bazı ülkeler tarafından kendi avantajları doğrultusunda kullanılacak bir kargaşa kazanına dönüştürülürken; diğier mağdur ülkeler açısındansa üstesinden kolaylıkla gelinemeyecek bir sosyo-ekonomik bunalım girdabı oluverdi. Kısacası, fakirler fakirleşti, zenginlerse cüzdanlarını daha fazlasıyla kabarttı.
Tüm bunların dahilinde, Rusya’nın batı memleketleri ağırlıgına karşı takındığı ‘doğu liderliği’ tutumu da zaten alevlenmiş ortadoğu dengesizlik ateşine extra kıvılcımlar katıverdi beklenmeksizin. Üstüne üstlük, petrol zengini Arap ülkeleri; Kuzey Kore’nin nükleer gösterimcilik girişimleri; Japonya’nın gözden kaçırılmaz bir disiplinle ilerleyen teknoloji öncülüğü; bir milyari aşan nüfusuyla dünya ekonomisini gülle agırlığıyla etkilemeye devam eden Çin’in yayılımcılığı da yavaş yavaş pabucu dama atılma riskiyle karşılaşmaya başlayan batı ülkelerinin dikkatinden kaçmadı. Dolayısıyla, tüm bunların içerisinde batı ve doğu arasındaki ekonomik konumunu ihtiyatla muhafaza etmeye çalışan Türkiye’ye üvey bir kardeş getirilmesinin ihtiyacı yaratılıverildi. Ve böylece, ustaca hesaplanmış bir satranc hamlesiyle, İran üzerindeki ambargolar kaldırıldı.

Ambargo dizginlerini henüz koparmiş İran’ın dünya politika satrancına bütünüyle katılışına, ekonomik açıdan bakıldığında, durum pek de fena olmayan bir gelişme gibi değerlendirilebilinir. Özellikle, Çin ve İran arasında henüz geçtiğimiz günlerde imzlanan ve uygulama süreci on yıl içerisinde pekiştirilecek 600 MİLYAR DOLARLIK ekonomik işbirliği anlaşması gözönüne alınırsa… Bunu takiben taslak çalışmaları çabucak gündeme getiriliverilen İran – ABD – AB ekonomik işbirliği planları pek de küçümsenir gibi değil… Bu hassasiyette, ülkeler arasındaki maddi-maneviyat kökenli görüş farklılıkları ne olursa olsun, ortadoğuya barış getirme niyetiyle de pekiştirilmesi planlanan herhangi bir ekonomik dayanışma, hatta belki Türkiye’nin de yararına dokunabilir; bunu ancak ilerleyen zaman gösterecek. Fakat böyle bir geçiş döneminde hepimizin yakından bildiği tek gerçek şu ki, ‘istikrarsızlık dalgalarıyla çalkalanan okyanusu aşıncaya değin, farklı ajandalı ülkelerin ayni botta seyahat edişi, birçok akla yatkın düşüveren bir olasılık’. Özellikle böyle bir botun kaptanını herkes yakından tanıyorsa, bu rotanın akışını hemen tahmin etmek mümkün oluverecek…

772090cookie-checkKomşuda yemek pişer, kokusu bize düşer

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.