Memleket neresi?

Tuhaf belki ama ben, herkes için cevabı açık bu sorulardan birini cevaplamakta oldukça zorlanırım. Sanırım hiçbir sorudan çekmem bu sorudan çektiğim kadar. Çünkü cevaplarken oldukça düşünürüm.’Memleket neresi?’

Anne tarafım göçmen ama hiçbir zaman kolaylıkla göçmenim diyemem. Babam Isparta tarafından, yine bir anda Ispartalıyım diyemem. Kendimi tek bir yere bağlıyamam. Oranın yemeği, müziği, adetiyle kendimi anlatamam. Biz göçmenler diye başlayan cümleler kuramam. Böyle bir memleket bilinci gelişmedi bende. Sanırım insan hayatını bütün bir memlekette bir uçtan bir uca gidilen-gelinen yerler arasında bir fırtına gibi geçirirse ve bu yerler en küçük ayrıntısına kadar kafasında yer ederse insan kendini tek bir yere bağlayamıyor.

Bütün bir memlekette çok gidilen-gelinen yerim oldu benim. Onun için kafam sadece tek bir yer, tek bir görüntü hatırlamaz. Birçok yer, birçok görüntü hatırlar. Geniş yeşillikler hatırlar kuşların cıvıldadığı, tomurcukların ağaçlarda yeşerdiği. Boyumu aşan dalgaların yaladığı kumsalları, suyun gelişi, gidişini hatırlar. Ya da uçsuz bucaksız sarı bozkırları, hiçbir şeyin kımıldamadığı bozkırları, güneşin insanı kavuran sıcağını, insanların dam üstlerinde gökyüzündeki yıldızları seyrederek uykuya daldıkları sıcak yaz gecelerini hatırlar. Hareketsiz dünyanın yalın insanlarını. Hergün okula giderken bana eşlik eden Cudi Dağı’nı, eski medeniyetlerin incisi Harput’u, şaha kalkmış atının üzerinde Urfa derebeyine doğru salladığı kılıcıyla heybetli Balak Gazi’yi hatırlar. Sonra garları, Anadolu’nun tipik ve sevimli tren garlarını hatırlar. Yük vagonları, kırmızı şapkalı, elinde düdüğü ile bir gar şefi, peronlarda ileri geri yürüyen telaşlı yolcuları, gar büfesi ile kavuşma ve ayrılık yerleri olan garları. Ne karşılayanımın ne de uğurlayanımın olduğu garları, diğerleri içinse yukarıya doğru kalkan ve sallanan elleri hatırlar. Vasat günlük elbiseleri içinde gülümseyen basit, mutlu insan yüzleri hatırlar. Trenleri hatırlar. Raylarda biraz ilerledikten sonra belli bir hız ve tempoya kilitlenen tren seslerini, her şeyin belli bir nizam içinde çalıştığı hayatta bu nizama uyarcasına ilerleyen lokomotiflerin ezgili seslerini hatırlar. Bazen de koca bir şehrin ezgisiz gürültüsünü.

Büyük bir süratle geçen ve birbirleriyle zıtlaşan bunun gibi yüzlerce küçük manzara insan kafasını şiddetle çarpar. Gördüklerini anlamak için bu sürate yavaşlığı yedirip en küçük şeylerin dahi fotoğrafını çeken kafa ise artık hiçbir ayrıntıyı kolay unutmaz. Tek bir yer, tek bir görüntü hatırlamaz. Tek bir yere bağlanmaz. Her yeri hatırlar, her müziği, her yemeği. Her yer onun olur ve her şeyi sever.

Galiba bunun için ‘Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan heryeri, her şeyi severek öleceklerdir.’ diye yazar Sait Faik.

Memleket neresi? diye sorarlar bana. Cevap veremem. Göçmenim diyemem ya da Ispartalı. Bir yere bağlayamam kendimi. Her yeri, her şeyi severim. Her yer benim gibi hissederim. Onun için kim ‘ Memleket neresi?’ diye sorsa ona büyük bir içtenlikle ‘Memleket her yer’ demek isterim.

747720cookie-checkMemleket neresi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.