İnguLAZya ! 2

Hele birisi yazmış, “ Selahattin Duman ile Yılmaz Özdil sentezi tadında yazıyormuşum da, kaybolduğum için evine kapanmış da, hayata küsmüş de, hangi cehennemde imişim de? “ Abartmış tabi… İnsanı haksız yere havaya sokuyorlar, kendimizi bir şey sanmaya başlıyoruz… Ayrıca Selo abi ile Yılmaz kardeşim de kim oluyorlar ki? Kapağı atmışlar bir yerlere, o kadar paraya elbette bu kadar ilham tedarik ederler… Bizimkisi amatör ruh… Farkımız bu… Rağmen yazıyoruz…

Londra’dan bildiririm diye düşünmüştüm, bildiremedim. Kraliçe bir sürü birikmiş angarya iş çıkardı, vakit bulamadım… Memlekette siyasi büyüklerimiz, Cameron’a selam söyle demişlerdi gelirken, günlerdir Cameron Diaz’ı arıyorum, meğer David’i kastediyorlarmış… Buralarda hayat zorlaşmış, İngilizler benim yokluğumdan istifade iyice salaklaşmışlar, bıraktığım gibi bulamadım kendilerini.

Hani Türkiye’de yazarken, konu bulmak dert değildi, malzeme bolluğu vardı ya! Çarpıklık ve lakaytlık mevzuunda her gün bir yazı konusu gelip seni buluyordu ya! Burada sistem ve düzen olduğundan, “ konu da bulamam gari, yazmayayım bari… “ diye düşünürken, yeni bir maden keşfettim… Kapitalist uygulamaların mekanik enayilikleri… Kapitalizme doğru hızla yürüyen Osmanlı Cumhuriyeti’nin yakın gelecekti digital halinin bugünden ti’ye alınması… Bugünden yarına mesaj olur diye ince düşünüp, hem hatırınızı kırmayayım, hem de iyilik yapıp, “ gelecekten bildireyim, yarınınızı bilin…” diye, oturdum sizin için klavyenin başına bunca dişli çarkın arasında… Londra’dan herkes bildirir, önemli olan gelecekten bildirmek… Hem de mizahi anlamda, hicviye misali…

Hani yavaş yavaş bize de girmeye başlayan, pardon cümle yamuk yaptı düzeltiyorum, bizim ülkemize de girmeye başlayan güncel digital uygulamaların insanları salaklaştırması ve robotlaştırması ile ilgili bir maden, bir kaynakça bu şehir… Biraz dikkatli gözlem yap, günde 3-5 enayilik yakalarsın… Al sana yazı konusu otomasyonu… Ben de fırsatçı bir davranışla, “ İnguLAZya “ başlıklı seri bir yazı dizisine başlayayım bari diye düşündüm, kimselere randevü vermeyin de aktarayım, her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa! “ diyerekten…

Bir önceki “ Hastir kartı “ başlıklı yazım her nerede okunmamışsa, okunsun ki bugünkü bağlantılı yazımın bir anlamı olsun… Sorun Google abiye, “ hastir kartı “ diye, çıkacaktır altlarda bir yerde… Bugünkü konular ise harbiden güncel… Yani gerçekten bu güne ait vakalar…

Londra’da duyarlı insanlar ve çevreci çevreler, baz istasyonlarına yel değirmeni misali Don Kişot’ça bir tavırla savaş açalı beri ve Londra’daki 70bin baz istasyonu 50bine indirileli beri Vodafone kendi memleketinde çekmekte zorlanıyor… Müşteri çekmekte de zorlanacak yakında… Rakipleriyle beraber, kırmızı da solmuş sararmış… Zırt pırt hat yok! Biz, her şeyin tıkır tıkır işlediği bizim güzelim ülkemizde bu tip teknoloji aksaklıklarına alışık değiliz! Dayarlar her yere kanser bazında baz istasyonlarını, öbür tarafa istasyon bazında ulaşım olur. Ama biz iletişim ve teknoloji aşkından, razıyızdır ölmeye… Tepki hak getire… Duyarlı toplumlar ise ceplerinden konuşamamaya bile razıdırlar, aşmışlardır teknolojiyi, “ tech no! tek no! “ diye haykırırlar logical biçimde…

Zaten Vodafone dükkanından çıkamıyorum ki! Cebim yarım günde £ 10 kontür yediği için, devamlı doldurmak zorundayım… Doldur doldur nereye kadar diye düşünürken hat kaybolup duruyor, sen sağ ben selamet… Zaten nedir canım bu iletişim bağımlılığı? Mektup yaz, yolla müşteriye, beklesin…

Dükkandaki cin gibi Vodafone’cular, kontürden faturalı hatta geçmemi salık verdiler… Sanki biz düşünemiyoruz bunu! Ama her istediğin zaman bir yerden bir yere geçemiyorsun ki bu memlekette… İyice geçirecekler ki, sonra müsaade ederlerse geçebilesin… Faturalı hatta geçebilmem için, 3 gün önce yerleştiğim yeni ev adresime ismime gelmiş elektrik faturası istediklerinden, bunun mantıken namümkün olduğunu söylediğim için, annemim buralara kadar nam salmış olan kızlık soyadını sormadan önce, “ o zaman son 3 aylık banka ekstresi getirin” dediler… Banka hesabım 3 yıldır işlemediği için bunun da namümkün olduğunu söyleyince, “ bankadan hesabınızın 3 yıldır işlemediğini, çünkü burada olmadığınızı belirten yazı getirin “ dediler… Yani Gümüşhane’nin Kelkit kazasının Pekün beldesinden ikametgah ilmühaberi getir deseler daha kolay ve işlerlikli…

Kendimi Mr. Bean, AliJ, ya da Borat gibi hissetmeme rağmen yılmadım…Gttim Lloyds Bankama… Banka değişmiş, 7 yıldızlı otel lobisi gibi olmuş… Yeni şube müdürü sapık olmalı ki, süper mini giymeyen çalışamıyor… İki kuyruk var, biri para yatırma kuyruğu, diğeri bilgi alma kuyruğu… Para yatırma kuyruğunda 7 tane gişe harıl harıl çalışıyor, bizim kuyrukta 5 gişe var, beşi de boş, çalışan kimse yok… 10 dakika kuyrukta Türk hafif müziği şarkıları mırıldanıp bekledim, ne gelen var ne giden… Önümdeki iki izbanduta sordum, “ siz ne kadardır bekliyorsunuz? “ diye… Saate bakıp, “ 1 saattir ” diye cevap verdiler… Muhtemelen en öndeki 2 saattir bekliyor… No tepki… Eğitilmişler, medeniler ya! Ben, “ bu kadar medeniyet bizi bozar “ babında, “daha ne kadar beklemeyi planlıyorsunuz? “ diye sordum… “ otorite gelene kadar “ dedi adam… İşte anahtar sözcük; Otorite… Eski dilde mükellef mütehakimiyeti… yeni dilde otorite keyfiyeti… En öndeki patladı, “ diğer kuyruktan bankaya para giriyor diye orada çalışıyorlar, bizim kuyruk soru sorma, ekste alma vs, ıvır zıvır kırtasiye işler için… O yüzden kimse sallamıyor… Banka büyük, biz küçüğüz “ dedi iyi mi? Bak sen kapitalizm düşmanı bölücü sözlere!… Başka bir ülkede olsa, adamı sisteme karşı koymaktan içeri atarlar da, kuyrukta sebatla bekledi de sonra patladı diye, iyi halden serbest bile bırakırlar…

Biraz sonra, otorite asistanı olmalı, file çorabının üzerine eteğini giymeyi unutmuş bir kızcağız geldi, “ so sorry “ dedi, “ sizle ilgilenen olmadı mı? Niçin bekliyorsunuz? “ diye sordu… Öndeki izbandutlar kızın bacaklarına bakmakla meşgul ve hayatlarından memnun, cevap vermeyince, ben, “ otobüs bekliyoruz “ deyiverdim, bütün kuyruk sözleşmiş gibi güldüler, hava yumuşadı… Kız anlayışlı, “ efendim, ben hemen gidip, otoriteye haber vereyim gelsin “ dedi. Öndeki izbandutlar, “ zahmet etmeseydiniz, biz bekliyorduk!” dediler… 10 dakika sonra otorite hanım geldi, siyah bir Çinli, çok sevimli bir melez sentezi… Uykudan yeni kalkmış ama hoş sohbet… Durumdan vazife çıkarıp, sıra bana gelene kadar kuyruğu oyalama ve eğlendirme görevini ifa etmeye devam ettim. Sıra bana gelince “ Sayın otorite!” dedim, “ ben 3 yıldır ada dışındaydım, hesabım hala açık mı? İf açıksa bana yazı verebilir misiniz please?” dedim. Pasaportumu sordu, “ ben zaten ülkenize girdim hanfendi “ dedim. “ Yok “ dedi, “ sorduğunuz hesap sizin mi diye bunu ispat etmeniz için pasaport ya da ehliyetiniz lazım… “ Takdir ettim, tedbirleri, bankama güvenimi pekiştirdi, paranoyaklıkları baki… ” Heh!” dedim “ işte ehliyetim, Bursa’dan aldım, üzerinde de Driving Licence yazıyor sizin dilinizde…” Güldü, “ yok” dedi, “İngiliz ehliyeti olmalı, diğerlerini tanımıyoruz. “ “ Bakın madam “ dedim, “ otoritelerimiz lütfetmişler buraya sizin dilinizde yazmışlar, burada da koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin soğuk damgası var… ki siz daha soğuk olmaya başladınız “ diyecek oldum, “ sıradaki “ dedi… İşte buna gücendim, “ peki siz de bana sizin ehliyetinizi gösterin, ben de sizin ehliyetinizi tanımayayım o zaman “ dedim… Haksız mıyım? 37 yıl önce, 5 girişte almışım… Tek tek güvenliklere de sordum ehliyetlerini… Hatta, “ hızlı gidiyorsunuz sola çekin” bile dedim…

20 yıllık bankamdan rica minnet! temiz havaya çıkarıldığım için, “ bari gideyim hırsımı alışverişten alayım” diye Avrupa’nın bu en büyük alışveriş merkezinde, İngiltere’nin en ucuzcu mağazası Primark’a girdim. Bodrum’un eski bayramlardaki Barlar sokağı kıvamındaki kalabalıktan vücut çalımlarıyla sıyrılıp, 5’er Pound’tan 2 yorgan aldım, 3’üncü dereceden geri dönüşümlü battal boy kese kağıdına koydular… “ Aferin çevreci firma” diye düşünürken, daha dükkandan çıkmadan kağıt torbalar yırtıldı… Geri dönecem ama, bu fiyatlara sattıkları için kasada kuyruk yarım mil… Güvenliğe sordum, “ ne yapayım?” diye. Efendi çocukmuş, beni eliyle kuyruğun en önüne koydu, kasiyere de durumu izah edip, 2 yeni torba vermesini söyledi… Kasiyer kız güvenliğe, “ sen torbalar yırtılırken şahit oldun mu? “ diye sordu iyi mi?… Güvenlik “ evet “ derken bana göz kırptı… “ Helal olsun çocuğa” dedim içimden… Bankadaki deminki İngiliz güvenlikler olsa, “ valla biz şahit değiliz, o öyle diyor “ derlerdi… Yapılı olduğu kadar yapıcıydı da… Pratik zekalı olmasaydı, “evet “ demeyebilirdi. Ben de o zaman, “ sayın otoritenin kasiyeri kızım, lütfen kameralardan pozisyonu izleyelim, kese kağıtlarınızın tahammüden yırtılmadığını görün ve bana 2 yeni kese kağıdı verip vermemenize mahkeme kararıyla karar verelim” demek zorunda kalacaktım mecburen… Kasiyer kız maliyeti çeyrek pence bile olmayan kağıt torbalardan kerhen 2 adet verdi, yırtılmış olanları da aldı, katlayıp kasanın altına koydu ki, şefi sorarsa gösterecekmiş… “ La havle vela kuvvete… “ dedim, “ bana da “ dedi güvenlik çocuk Türkçe… Cemal’miş, o yüzden pratik zekalıymış… “ Abi, ucuz satıyorlar ya! sineğin kanadından yağ çıkarıyorsunuz dedim geçen gün patrona “ diye de ilave etti. “ Cemal sağol da, bunu İngilizce nasıl söyledin? “dedim… “ aman abi “ dedi, “ tekrar yırtma da uğraşmayalım… Valla Türk olduğunu bilmiyordum… Irkçı bir pozitif ayrımcılık yapmadım yani ” dedi… İşletme okuyormuş… “ İnşallah birgün bu mağazayı işletirsin beni işlettiğin gibi…” dedim.

Kısacası; sistem geri dönüşümsüz, çürük ve aslında digital mantalitenin her tarafı yırtık pırtık ama, mekanik kapitalizmin naylon ağları sağlam… Örüyor çevrenizi, boğuveriyor sizi… Sarıp sarmalarken sIkIverIyor… Üstelik yazı karakterleri İngilizce!

Devamı var elbette… Sistem böyle sazanlıklar ürettikçe, ben de olta elimde yazıya dökeceğim, sistemli şekilde sizle paylaşıp rahatlayacağım işte… Gülecez, eğlenecez… Sistemi kabullenmeyip, kafaya taksam, “ ne işin var o zaman orda? “ diye sorarsınız, “dön gül gibi ülkemize! “ dersiniz… En iyisi ara yolu bulmak ve Londra’nın Elmalık köyünde yaşamak…

757400cookie-checkİnguLAZya ! 2

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.