hiç gitmemişsin hiç düşmemişsin hiç ağlamamışsın gibi
hiç bir şey olmamış gibi o sınırsız tekrarda
biten ve bir öncesinden daha güçlü başlatan
sarılmak diye bir şey var…
kapı aralığında, o mermer eşikte, giyerken ayakkabını
sokağa attığın ilk adımda
bıraktığın yahut karşıladığın
bir sarılmak var..
aynı dili konuşan iki kalbin
gitse de kaldığı, kalsa da gittiği
‘ya hep ya hiç’ sundurmasında
sonsuz bir ayrılık ve sonsuz bir kavuşma var…
bildiğin bağlaçların tümünde
de’ler da’lar ve’ler ki’ler ile’ler
ve tüm çünkü’lerde
birini öbürüne bağlayan
bir sarılmak var…
mürekkebin sade kağıda değil
parmağa da bıraktığı o çetrefilli izde
eşitlikte, sabırda, erdemde
kalemi kağıda ‘hazır ol’ da tutan onca kelimede
sarılmak var…
nasıl kıyarsın bir ağaca,
bir kuşun kanadı alev aldığında yanmaz mı için?…
nefesin nefese değdiği her canda
hep bir sarılmak var…
umudu katık ettiğin
adına yaşamak dediğin
her şeyde her şeyde her şeyde
hep bir sarılmak…