İthal et ile ilgili bilinmesi gerekenler

İthal et, et ki, etiket düşer, etik et yenir…

– Et ithalatı ile ilgili gelişmeler nasıl seyrediyor? Amacına uygun gelişiyor mu? Kime ne faydası oluyor? Kim ne kazanıyor?
– Önce içerde fiyatlar speküle edildi, şimdi de ithal et speküle ediliyor. Bilinçli yapılır hale gelir ve doğru taşlar doğru yerine oturursa, halk gerçekten kaliteli eti ucuz yer hale gelecek, amaç bu olmalıydı… Örneğin Fransa ve İngiltere’den üst kategori et ülkeye yoğun girmeye başlarsa, işte o zaman halk kazanacak. Ama şu ana kadar 2/3 ü Polonyo’dan gelen kalitesiz eti halk daha ucuza yediğini sanıyor. Oysa Polonya, eti Ukrania’dan, Moldova’dan kilosunu 1 Euro’dan alıp, küpe numaralarını Polonya’da değiştirip bize toptan 3.5 Euro’ya sattıkları yaşlı danalar ve üstelik kemik oranı ortalama % 22 olan fireli süt ırkları… Oysa kemik değil et ithal edebilmeliyiz ve başta alıcı firma üretici ülkelerdeki farkları iyi bilip, seçici davranmalı, halka eti, fiyat / kalite bazında seçerek sunmalı… Devlet de bilinçli olmalı, hayata geçirdiği ithal et genelgesinin halka kaliteli eti ucuza yedirmek adına işleyişini gözetmeli. Oysa şu anda yerli otomobili, 90 model Lada ile kapıştırdılar ve rekabet kalitede alt düzeye indirgendi, Oysa taze Jaguarlar Lada fiyatına girebilir ve o zaman yerli oto da kendine çeki düzen verir.

– İlk parti ithallerden sonra fiyatlar düşmedi mi? İnişler, çıkışlar oldu. Bu neyin göstergesi?

– Sistem henüz amacına uygun oturmadı, dalgalanmaya devam ediyor, ithalat stable hale gelene kadar da piyasa kısa bir müddet daha dalgalanacak. Mesleğe teknik anlamda vakıf olmayan, Polonya’dan furya yapmak isteyen bilinçsiz fırsat tüccarları, kuyumcular, otomobil galerileri gibi spotçular bilgileri olmadan bu işe girmekle yanlış yaptıklarını kavrayınca, o zaman sadece kaliteli et, Batı’dan, usulüne uygun, hijyeni mükemmel olarak gelecek ve sadece meslek erbabı tecrübeli firmalar tarafından ithal edilebilecek.

Önce “ fiyat / kalite “ kriterinin alıcılarca tam anlaşılması lazım. Fire oranı yüksekliği göz önünde bulundurulmalı. Süt ırkı dananın kemik oranı % 22, et ırkının % 13, arada dağlar kadar verimlilik ve kazanç farkı var. Süt ırkı ucuz diye Polonya’dan getiriyorlar ama kemik firesi aslında onu daha pahalı yapıyor. Menşei belirsiz ve soyağacı izlenemeyen et getirilmemeli. Hükümet isterse, etin ithal mercedesini, yerli oto fiyatından çok daha ucuza halkın sofrasına getirir. Bu mümkün, çünkü bunu yapabilmenin gerçek kaynağı, mesneti ve altyapısı var. Gel gör ki, hem kaliteli hem ucuz olan İngiltere’yi yanlış saplantılar ve ön yargılar nedeniyle engellersen, ama küpesi değiştirilmiş Moldova’lı ne idüğü belirsiz hayvanın ülkeye fahiş karlarla sokulduğunu görmezsen halk kaybeder, amaç sapar, speküle edilir. Et ithalat genelgesinin çıkma sebebi ve etin ucuzlatılmasına yönelik temel amacın ruhu, halka kaliteli eti ucuza yedirmek olmalıdır.

Hükümet istese bunu yapar, kontrol kriterlerini koyar, denetler ve istese halka kaliteli eti, kemik firesi minimum olan eti, yağ oranı düşük eti, 20 – 24 aylık genç sıhhi tosun etini yerli etten çok ucuza yedirir. Zor değil bu sistemi kurmak. Sadece ataletli, dogmatik, kronikleşmiş bürokrasi zihniyeti olmayacak, konuya kıyas bilgisi ile hakim, gerçekçi, şeffaf, öngörü yeteneği olan, çözüm üretip sunabilen dinamik dimağlar bu işe devlet kademesinde halk adına sahip çıkarılacaklar, bu kadar basit.

– Peki İngiltere ithal edilebilecek ülkeler listesinde resmen olduğu halde niçin devlet kontrol belgesi vermiyor. En ucuz ve kaliteli et İngiltere’de olduğu halde bu niçin bizim insanımıza yansıtılmıyor? Niçin engelleniyor?
– Trajikomik ve içi boş bir hassasiyet ve çekince var bürokrasimiz katlarında… İngiltere’de 1995 yılında, yani 15 sene önce deli dana görüldü diye, medya bunu speküle eder ve “ deli danalı etleri halka yedirdiler “ diye şaya çıkarır diye çekiniyor hükümet sanırım. Oysa İngiltere 95’te 1 milyondan fazla büyükbaşının tamamını imha edip, deli dananın kökünü orda o zaman kazımıştı. Her tür sağlık ve hijyen tedbirini alıp, ekonomisine çok ağır darbe olmasını göze alıp, 10 sene de bir nevi karantinada tuttu kendi kendisini… 2005 yılında AB teknik ve tıp heyeti gidip, uzun ve çok titiz araştırmalardan sonra, İngiltere’de sağlık ve denetimin AB standartlarının da üstünde sıhhi ve hijyenik olduğu hükmüyle, tüm AB ülkelerine İngiltere’den et satılması iznini resmen verdiler. Şu anda Avrupa’nın en büyük akredite tedarikçilerinden biri İngiltere’dir ve Avrupa’da marketlerde et fiyatlarının aşağıda durmasını sağlayan bir regülatör konumundadır. Ama bu ucuzluk, kaliteli ve firesiz etin ucuz satılmasıdır, yanlış anlaşılmasın… Bırakın Polonya ile kıyaslamayı, Almanya’yla, Avusturya’yla, İtalya’yla dahi kıyaslanmaz, İngiltere çok üst kategoridedir. Oradaki besici, üretici firmalar sistemli, disiplinli satıcıdırlar, müşterilerini seçerek satarlar, satıcılarını kolay akredite etmezler. Bugün müracaat eden yeni bir firma 1 sene araştırılır, test edilir, bir çok sınavdan geçirilip, onları temsil kriterlerine binaen tatmin edici vasıflara haiz ise, anca 1 sene sonra akredite edilebilir ve ancak o zaman İngiliz etini dışarıya satma liyakatine sahip olabilir.

– Et kalite kriteri nedir? Et nasıl derecelendirilip, kategorize edilmektedir?

– EUROPE kelimesindeki harf sırasına göre derecelendirilir.
E ; Özel sipariş için özel yetiştirilen et kalitesidir.
U ; Çok kaliteli anlamındadır.
R ; Büyük firmaların tercihi olan orta üstü sınıf et kalitesidir. İngiliz ve Fransız eti bu gruptandır. Türkiye’ye giren etin % 20’si bu gruptandır.
O ; Türkiye’nin aldığı etin % 80’i bu gruptandır. Yağ oranı az daha yüksektir.
P ; Yağ ve kemik oranı çok yüksek olan ve bilinçli firmaların tercih etmediği ettir.

– Peki Hollanda ineği meşhurdur değil mi? Fransa ve Almanya etlerinin durumu nedir?
– Hollanda ineği Holsteain ırkı ile meşhurdur ama bu hantal bir süt ırkıdır, et ırkı değildir. Yani kemik oranı yüksektir, % 20’leri geçer, % 23’lere dayanır. Oysa İngiliz ve Fransız R ve O kaliteleri ortalama % 13 kemik oranına sahiptir ve bu demektir ki sadece bundan dolayı bile bu ülkeler % 7 – 10 ‘luk bir tasarruf sunmaktadır. Almanya bir alt kategoride iyi idi ama şu anda çiftlik hayvanlarında dioxin belirlendiği için tedbir almak adına 6 hafta müddetle ihracatını durdurdu. Henüz resmi açıklama Türkiye’ye ulaşmadı. Mesela Polonya, karkas kiloları olarak 350 kg’lık kaynaklar furyada tükendiği için, bu çapta yeni kaynak yaratmakta zorlanıyor ve şu anda karkas kiloları 260 kg’lara düştü. Bunların içlerinde de, iğdiş edilmiş inekler, 36 aylıktan yaşlı inekler ya da süt ırkı olan kalın kemikli ucuz etleri katıyorlar… Alanları dinleyin, bir parti iyi, bir parti bozuk, bir parti karışık geldi diyorlar. Ve en kötüsü, Ukrania, Moldova malları da karışıveriyor sevkiyatların içine… Bizimkiler bunu yiyene kadar bilemiyorlar bile… Ama bizim halk etten anlar, kategorize edecek ve kaliteli olanı seçecektir… Ama dedik ya! Neredeyse konfeksiyoncular bile et ithal etmeye başlayacaklar. Medya’nın ve devletimizin bunları görmesi lazım, ayırt etmesi lazım… İthalat devam edecekse bunun disiplinli bir sistem haline getirilmesi lazım.

– Peki çok özet bir soru? Samimi cevap verin. Bu işten en çok kim kazanıyor?
– Devlet her parti et ithalatından % 30 fon alıyor. Gümrüğe kadarki operasyonda, besici + üretici + mezbaha + satıcı + ihraç eden firma + ithal eden firma + lojistik nakliye firması, eti işleyen firma = hepsinin toplam karı bile bu kadar değil. Devlet bu % 30 fonu özel sektörden alıyor. Ama devletin Et ve Balık Kurumu bu fon ödemesinden muaf. Yani bir trajikomik durum daha… Bu müthiş çelişki, devlet eliyle haksız rekabet olarak ortaya çıkmış oluyor. Devlet hem % 30 kazanıyor, hem düstursuz bir ithalata göz yumuyor, hem de özel sektörün karşısına kendi kurumu olan Et ve Balık Kurumu’nu rakip olarak çıkarıyor, üstelik % 30 daha az maliyet hakkını sadece Et ve Balık Kurumu’na tanıyarak… Ama bu kurum bu fiyat avantajını halka yansıtmıyor, hala fahiş karlarla tekel gibi pahalı satıyor. Et Balık’ın TIR’ları bloke etmesinden dolayı, özel sektör Avrupa’dan sevkiyat için TIR bile bulamayabiliyor, ya da lojistik hizmeti karaborsaya düşüyor. Oysa halka ucuz et yedirmek için bütün bunlara gerek yoktu. 20 liraya yükselen yerli etin karşısında, R kalite bir Fransız eti şu anda 12 liraya satılabiliyorsa, bu % 30 fon alınmasaydı bugün etin Messi’si, ithalatçı kanalıyla 9 liraya ülkeye girerdi. Halk Colin Kazım’a razı olmazdı. Oysa rekabet kalitede yapılabilmeli. O zaman yerli besiciler de buna zorlanırlar, mağduruz demezlerdi.

– Peki İngiltere’ye dönelim. İthalatın başladığı birkaç ayı geçti ve İngiltere hala Türkiye’ye et satamıyor. Bu serbest piyasa ile bağdaşıyor mu?
– Bu, resmi kanalla, Ronaldo’lara yasak konması ve Sırmoviç’lere yol açılıp, Ronaldinho fiyatına ülkeye sokulması ve bundan medet umulup, yerli Fatih Tekke ile rekabet yaratılmaya çalışılması gibi bir şey. AB’nin 2005’te ardına kadar açtığı kapıları, biz komik paranoyak endişelerle ve medya saptırır korkusuyla İngiltere’ye açmıyoruz. Dogmatik bir saplantı… Hükümet Medya’dan burada resmen korkuyor. Olan Türk damak lezzetine en yakın olan ve en ucuz et olan İngiliz tosunlarını yiyemeyen, onun yerine sicili bozuk, izi kayıp, küpesi değişmiş Ukrania, Moldova etini yiyen halka oluyor. Böyle komik bir şey olabilir mi ? Tam Aziz Nesin’lik bir hikaye… “ Bir Boeing pilotaj nedeniyle düşer ve THY artık Taponov almaya karar verir…” Ya da “ orkide fideleri bir yaz 50 derece sıcakta yanar ve bir daha hiç ekilmemesi kararı alınır, artık sadece aynı maliyete kasımpatı ekilir. “ bunun gibi bir şey…

– Halk kaliteyi nasıl ayırt edecek?
– Halkın damak tadını ayırd edici olduğu kadar tepkili olamama zafiyetidir istismara yol açan şey. Tüketici bilinci yoksa, devlet, halkı için durumdan vazife çıkarıp kriterler koymalıdır. İthalata soyunan ve dışarıda kaynak teşkil eden firmaların geçmişi de aynı tosunların soy ağacı gibi izlenmelidir. Tedarikçi kaynakları devletçe akredite edilmelidir. Polonya’dan gelen ne idüğü belirsiz ve kilosunun bir çeyreği kemik olan ete “evet” dersen, İngiltere’den harbi ete “hayır” dersen, bu konuda halktan etkisiz duruma düşersin. İngiltere Tarım Bakanlığı DEFRA’da bu işe gülüyordur. Sen bütün Dünya’ya et ihraç et, Amerika’ya, tüm Avrupa’ya en büyük tedarikçi ol, Türkiye’ye gireme. Sebep; ya medya “ halka deli dana yedirdiler !!! “ diye manşet atarsa korkusu… Matbaanın girememesinden iç baskı adına ne farkı var bunun mantalite olarak? Oysa medya devletten bilgili… Habercisi bilinçli, medya yöneticileri İngiliz etini menşeinden tatmış, tanıyor. Ama bürokratlar hükümet adamlarının bu endişelerinin rüzgarındalar. Kolayına kaçıp, aynı kalitedeki etin Fransa’dan 30 Fenik daha pahalıya gelmesi daha sancısız onlar için.

– Bu çarpık durum ithal ete karşı çıkan yerli besicilerimizi haklı çıkarmıyor mu?

– Elmalarla armutları karıştırmayalım. İç piyasa keyfi nedenlerle eti pahalı satmaya başlamıştı. Bu dizginlenmeliydi. Hükümet ithalatı serbest bırakıp doğru bir iş yaptı ama devamını şöyle getirmeli. Kalite kriterleri konmalı, soyu sopu belli olmayan hayvanlar ülkeye sokulmamalı, kaynak ülkeler AB kriterleri ile akredite edilmeli. Yani özetle, “ içerdeki sakat zihniyetlerle mücadele etmek için dış kapıları açarken, dışardan sakat zihniyetlileri içeriye sızdıracak gedik bırakılmamalı “. Taşları bağlayıp, köpekler salınmamalı… O zaman ithalat yapmaya değer, fiyat da kalıcı olarak düşer, kaliteli, sağlıklı et ucuza yenir. O zaman soysuz et elenir, furyacı elenir, cambaz elenir, yeni yetme katakullici AB ülkeleri elenir, fırsatçı elenir, kuyumcu işine döner, araba galericisi otomobil satar, etiket düşer, etik et yenir.

752970cookie-checkİthal et ile ilgili bilinmesi gerekenler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.