“ Yalova benim kentimdir “… ATATÜRK.

Özal’ı sevmezdim, o işlere fesat kattı, bugünkü kutuplaşmanın tohumunu ekti, ahlakı çökertti, Çiller ve Yılmaz’da o ahlak boşluğunda geldi, güçlü de olamadılar iyi ki… Darbelerdi bütün olumsuz zeminleri hazırlayan…

Ben demokratları da severim, Başbakan’ımız demokratik yollardan geldi kardeşim, kimse aksini söyleyemez. “ Peki o zaman nedir bu halimiz? “ diye soracak olursan, işte orda ben halkı sorgularım. Halkın dengelerinin niçin bozulduğunu, yoksulun niçin ezik olduğunu, bu yeni sınıfların nasıl oluştuğunu, paranın niçin el değiştirip görgüsüzü bulduğunu, özendirici ayrıcalıkların niye oluştuğunu, sevgisizliğin, bloklaşmaların, halk katmanları arasındaki uçurumların nereden oluştuğunu sorgularım. Ben halkımın Kürt’ünü, Laz’ını, Ermeni’sini, Rum’unu bile severim de ticaniyi sevmem…

25 yıl gurbette Almancı olarak yaşadım, unumu eledikten sonra, “ eleğimi yurdumdaki iki göz odalık evime asayım” diye döndüm geldim emekli olunca, kira vermemek için babadan kalma Yalova’daki yazlık eve yerleştim, İstanbul’un içinde değil de , yine de yakınında, sakin bir hayat yaşayalım diye… Önceleri mutluyduk ailece, özlem ve hasretleri giderme döneminde, ezan sesine hasret kalmışız, simitçinin çığırmasının, minibüsün korna çalmasının bile tadını çıkarıyorduk. Sonra çarpıklıklar batmaya başladı, bu çarpıklıklar, biz ülkeyi bıraktığımız zamandakilere de benzemiyordu…

Akşam olup da TV’nin başında haberleri seyrettikçe depreşti şüphelerimiz Dün akşam, yılbaşı akşamı taştı, boşaldı… Gelir seviyesi ucu ucuna olan her vatandaşımız gibi, Yılbaşı akşamı kendimize göre nevalemizi alıp evde TV başında karşılayacaktık yılbaşını elbette. Cuma namazından sonra gittim marketten alışverişimi yaptım, her zamanki ihtiyaçtan fazla harcadım ama olsun, ailece yeni yıla, yeni umutlara girecektik ya ! Sağlıktan dolayı içki içemesem de kendimizce keyiflenecektik işte…

Karım yarım hindimizi fırına koydu, yanında patates kızartması yaptı, sofrayı kurdu kızlarla beraber… Ki işte tam o sırada saat 18.30’da elektirikler kesildi. “ Gelir nasılsa” dedik, yarım saat bekledik. Gerçi Yalova’da o büyük fırtınalarda, sellerde bile elektirik kesilmemişti, kablolar yer altına alındığı için. Yarım saat sonra, şimdiki özel dağıtım şirketi Uludağ Elektirik A.’nin, taşeron olması muhtemel, 186 No’lu arıza bildirim telefonunu çevirdim, hep meşguldü, ısrarla arayıp, sabırla bekleyince bir yetkiliye ulaştım.

Çıkan yetkili kibarca ama biraz laubali tonla ve gülerek, “ 10 daika sonra verilecek “ dedi, Yarım saat sonra aradığımda çıkan bir başkasına “ sebebi nedir? yılbaşı akşamı mağdur olduk “diye sordum. Cevap şuydu ; “ Allah kesti cereyanı desem inanacak mısın? Hadi bakalım birader, iyi eğlenceler “deyip kapattı telefonu. Sinirden çıldırınca bir daha aradım, yine 20 dakikada ulaştım, bu defa telefona daha genç bir ses çıktı. “ Bizi ne arıyonuz usta ?“ dedi, “ Git Muharrem’e sor.” Arkadan kahkaha sesleri geldi ve telefon bir daha açılmamak üzere gece boyunca meşgule düştü.

Bu arada saat 20.30’u geçmişti ve torunlar böyle mütevazı bir eğlence girişimimizden bile hayır alamadığımız için önce ağlamaya, sonra da sinir krizleri geçirmeye başladılar.
“ Hani evde ailece eğlenecektik ? “ diye beni suçlamaya başladılar.

Demokrat Partili Yalova Belediye’sinin Halkla İlişkiler Müdüresini cepten aradım ve tatil günü olmasına rağmen telefon kibarca açıldı. Yılbaşı akşamı rahatsız ettiğim için özür dileyerek, durumu kısaca anlattım. Konu hiç üstüne vazife olmadığı halde, “ Ben gerekeni yapacağım efendim “ dedi. Biraz sonra bilgi vermek için sağolsun geri aradı, “ Başkanı haberdar ettim, tesadüfen cereyan olmayan sahil kesiminde idi, kasti kesilmiş olma ihtimaline sinirlendi ve şimdi bizzat arıza merkezine gitti, müdahale edecek “ dedi. Teşekkür ettim, “ eh “ dedik,” artık gelir cereyan…” Vali’nin evi de sahilde bize 500 metre ötede, jeneratörü yoksa, O’da karanlıkta… Gelir artık cereyan “ diye avuttum torunları…

Saat 21.00 civarında artık dayanamayıp, Yalova milletvekili Sayın Muharrem İnce’yi aradım cep telefonundan. “ Cereyan 3 saattir kesik, size sormamı istediler de…” dedim, durumu anlattım. Kimbilir kaçıncı arayandım, yine sabırla dinledi, CHP İl Teşkilatı’mızda da mumla oturuyor arkadaşlar, ilgileneceğim ama bunun hesabını sizlerin sorması lazım…” gibi biraz politik, çokça da doğru bir yorum yaptı…

Cereyan saat 21.30’a doğru geldiğinde torunlar uyumuştu, ağlamaktan yorgun düşüp…
Biz de fırında yarı pişmiş, soğumuş hindiyi tintip, ekmek arası yaptık yedik edi ile büdü… Dolapta fi tarihinden kalan 20’lik şarabı da açıp, midemi yakacağını bile bile iki dikişte devirdim, bir yudum da karım içti. Kutladık yeni yıla girişimizi…

Bu ülkede gayri, yeni yıla girsek ne olur, girmesek ne olur evlat? Ülke gayya kuyusuna girmiş. Sokanlardan çok, onların tavırlarından kuvvet alan kralcı ticaniler sarmış köşe başlarını. İDO’da bize Kanal 24’te Başbakan’ı seyretmeyi dayatanlar, gişelerde kullanılan masum başörtülü kızlarımız, rövanş alma ihtirası doymak bilmeyenn yeşil devlet ihalecileri, nefesimizi teslim alan, ışığımızı karartan mutassıptan öte takunyalı yöneticilere sahip halife padişahçılar sarmış hayat yollarımızı…

Bu takım döner evlat, Almanya’ya dönmek için bugün hazırlıklara başladık, torunlar için… Onlar burada yetişmemeli, bu ülke bitmiş. Nasılsa doğu, batı, gavur, Müslim bir bize… Sakın ha, yanlış yazmayın, ülkemi bitiren Kral değil, padişahçılar, Yoksa Tayyip kral adam ! “

Bugün akşamüstü aldım yukarıdaki e- maili, satırı satırına… Köşe yazıyoruz ya hesapta, bizi bir şey zanneden 70 yaşında aydın bir amca yazmış, “ evlat, yaz bunları, herkes bilsin “ diyor…” ismimi de ver” diyor ama, vermemem onun için daha hayırlı…

Yalova, Batılı bir genç şehir, Üniversitesi var, çiçek kokar, dünyaya karanfil ihraç ediyor, ekonomisi ülke ortalamasının zaten üstünde idi, yeni sınıfla iyice uçtu, çok da göç aldı depremden sonra… Aydın insanlar yetiştirmiş, tarihi, doğal, turistik şehir, termal turizmi var, ülkenin en büyük fabrikası vilayet sınırları içinde. Büyük üstad, yaşayan aydın Hayrettin Karaca’nın çevresi ile gururlandığı , Tema’ya, dünyanın her ağacından bir adet olan ağaç müzesi arazilerini bağışladığı öz kenti….

Ata’mın vapurla geçerken, demir attırıp, çıktığı sahilde, aşık olduğu çınar ağacının altına o meşhur “ Yürüyen Köşk’ü yaptırdığı yer. Köşk dedikleri 2 göz oda… 2 kez kahve içebilmiş orada… Sonra 10km boyunca sahilinden, Termal’e kadar yolun iki yanına şimdiki çınar ağaçlarını diktirdiği, Termal’de dinlendiği yerde ülkenin hayati toplantılarını yaptığı, devrimlerini tasarladığı, büyük kararlarını aldığı yer…

Benim de gençliğimin, depreme kadarki gözde yazlık mekanı… Eşimi bulduğum yer, 70’li yılların o bozulmamış güzelliğinde, çiçek kokan çay bahçelerinde canlı hard rock müziklerin yapıldığı sayfiye kasabası…

Şehir olmak mı yaramadı acaba Yalova’ya? Yoksa işgalciler mi ellerinde keskilerle…

752550cookie-check“ Yalova benim kentimdir “… ATATÜRK.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.