Yavaş yavaş delirdim, kimse farketmedi

Yeni Türkiye… Buruk ve bir o kadar körpe bir gidişin, kalemimi harekete geçirmek için sebep olmasını istemezdim fakat çok sert çarptı yüzüme bazı gerçekler. Yeni mezun ama ne yapmak istediğini çok iyi bildiği halde, biraz bekleme taraftarı olan ve sitemkar düşünen biri olarak, her zamanki gibi haktı hukuktu düşünüyordum. Taa ki önüme çıkan ve bütün düşüncelerimi susturan o habere kadar…

2006’da Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden, İzmirli avukatın haberi içime dokundu. 24 yaşındaki İpek Ertürk, giderken öngördüğü bir not düşmüş biz yaşayan ölümlülere: “Yavaş yavaş delirdim, kimse fark etmedi” Nasıl da derin ve anlamlı. Bir çok soru işareti ve acıyı bırakmış ardında. Hayata, ailesine, dostlarına ve onu gazete manşetinden tanıyan herkese. Altı kelimelik ve tek cümlelik notun üzerine, sayısız cümle kurularak yorum yapılmış o tarihlerde. Bu tarihte İpek’in notuyla karşılaşan biri olarak, “Yeni Türkiye” nin içinde bulunduğu durumu anımsadım. Şaka gibi ama çok gerçek olan durumumuz gibi. Yavaş yavaş delireceğiz bu gidişle çünkü çok değil yaklaşık on beş gün içinde tam olarak şunları yaşadık:

• Kobane için eylemler devam ederken, ölü sayısı giderek arttı ve IŞİD ülkede kol gezmeye başladı –“Nasılsa ölenler Kürt, yesinler birbirlerini” cümlesi rahatça kurulduktan sonra “Yanlış anlaşılmasın benim Kürt arkadaşım çok, hepsi öyle değil” cümlesi geliyor ve son olarak Türklük’ten dem vurularak görev tamamlanıyor. Hepimiz insanız demek tüm bu cümleleri kurmaktan daha zor geliyor. Her karış toprağın özgürlük için savaşıldığı güzel ülkemize sahip çıkma görevini yerine getirdikten sonra belki biraz olsun ciddiye alırım Türklük’ten dem vuranları. Bana mensup olacağı ırkı seçebilen bir insan gösterin, ondan sonra tekrar konuşabiliriz–

• Altı ilde sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, okullar da tatil oldu. Bunun ne demek olduğunu haklı olarak anlamak istemeyen Diyarbakır’daki çocuklar sokağa çıktığı için gözaltına alındı –Oldu olacak Vilayet-i Sitte diyerek bir asır geriye gidelim–

• Tüm olanlara rağmen kanallarda yayın akışı rutin bir şekilde devam ediyor. -Onlar da haklı, ölenler devlet büyüklerinin yakını değil-

• Hali hazırda gündem oldukça kalabalıkken, 17 Aralık “Rüşvet ve Yolsuzluk” soruşturmasına takipsizlik kararı geldi. 305 gün sonra, 65 sayfalık takipsizlik kararında, işadamı Reza Zarrab, eski Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler ve eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan’ın da aralarında bulunduğu 53 kişi için “Usulüne uygun delil toplanmadığı, suçun unsurlarının oluşmadığı ve herhangi bir örgüte rastlanmadığı” gerekçesi öne sürüldü –Bu soruşturmanın terörle mücadelede olması ve terör örgütünü çağrıştıracak bir suç bulunmaması oldukça ironik—

• Yolsuzluk davasına takipsizlik kararı gelirken vekil ve memura yapılan zamlar da belli oldu. Milletvekilleri 2015 yılı itibariyle 23 bin 200 TL maaş alırken, devlet memurları ise yeni yılda 9 kuruş artışla 1 lira 63 kuruş zama talim olacak. Bu kadar zam yapılan maaşlara rağmen işini severek yapmayı bekleyen ve atanamayan öğretmenlerin ne olacağı da merak konusu. –Ücretli İngilizce öğretmeni olarak görev yapan ve ismini vermek istemeyen bir adayın açıklamasına göre, çalıştığı okulda 13 kişi ücretli olarak çalışıyor fakat resmiyete bakıldığında o okulda kadro açığı görünmüyor. Nedeni de çok basit ücretli olarak çalışan öğretmenler kadrolu öğretmenlerin maaşının yarısını dahi alamıyor ve sigortaları da bir ayın yarısı kadar yatıyor–

• Sonra tartışma konusu olmaya çok müsait bir olay gerçekleşiyor. Münevver Karabulut adlı genç kızı, parçalara ayırarak öldüren ve 18 yaşında hüküm giyen Cem Garipoğlu’nun intihar haberi gazete manşetlerindeki yerini alıyor. Ailesinin mal varlığı sebebiyle kaçırıldığı mı yoksa öldürüldüğü mü yeni tartışma konumuz olurken, Münevver Karabulut’un ailesi bu tartışmaların son bulması ve soru işaretlerini yok etmek için savcılıktan DNA örnekleri ve görüntüleri isteyince suçlu oluyor. Durumla ilgili Taraf Gazetesi’nin kadın yazarı Perihan Mağden de “Karabulut Ailesi’nin görüntüleri isteme talebi hiçbir hukuki dayanağı olmayan, her iki aileyi de üzen saçma bir talep. Türkiye’de hiçbir kuruma güvenmiyoruz demek bu. Bu toplumsal paranoyanın artık sonu” diyerek şok etkisi yaratıyor. –İronik mi trajik mi karar veremiyorum ve daha çarpıcı olan cümleleri alarak meşrulaştırmak istemiyorum. Ayrıca paranoyak olmadığımızı, ama olmamız için her şeyin yapıldığını çok iyi biliyorum–

• Diğer taraftan kültür sanat dünyası da pek iç açıcı değil. Ülkenin en önemli film festivali olan Antalya Film Festivali’nden, 11 belgeselci sansür olduğu gerekçesiyle çekildi. –Gezi Parkı protestolarından sonra dizisi kaldırılan Onur Ünlü de festivalde ödül alanlar arasında. Kötü düşünmek istemiyorum–

• Spor her zamanki gibi hareketli. Pınar Karşıyaka ve Fenerbahçe Ülker arasında oynanan Cumhurbaşkanlığı kupasında, protestolara önlem olarak 2 bin bilet satışa çıktı, 8 bin beş yüz kişi davet edildi. –Bir de baktık ki bazı partilerin gençlik kollarıymış gelenler ama güzel İzmir’in güzel Karşıyakası kupayı kaldıran taraf olarak cevap hakkını kullandı. Koyu bir Fenerbahçe taraftarı olarak yürekten tebrik ediyorum, mutlu olduğum tek mağlubiyet diyebilirim–

Durumlar böyle diyerek bülteni kapatmadan önce, bu ülkede hiç mi iyi şeyler olmuyor diyenlar için de şöyle bir haberimiz de var: TÜBİTAK’a gönderdiği projesiyle dereceye giremeyen İlayda Şamilgil’e ait proje ‘First Step To Nobel Prize In Physics’ yarışmasında, 70′e yakın ülkeden 5 bin fizik projesini geçerek dünya birincisi oldu. Sanırım İpek haklıydı. Yavaş yavaş delireceğiz ama bu sefer farkında olanların varlığı çok rahatsız edecek.

___________________

[email protected]

769500cookie-checkYavaş yavaş delirdim, kimse farketmedi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.