Yeni ekolojik kurban: Ergene

KÜRESEL KAPİTALİST SİSTEMİN YENİ EKOLOJİK KURBANI: ERGENE

Yani üretime dayanan bilinçli eylem, doğa ile insan toplulukları arasındaki iletişimin ana halkasını oluşturmuştur.

Ancak insanlar arasında ekonomik ve sosyal farklılaşmanın ortaya çıkması ve üretim faaliyeti karşısında rolleri değişen sosyal grupların oluşması ile çıkar ilişkileri de temelden değişmiştir. Bu değişim sadece farklı sınıflar ve gruplar arasındaki çelişkileri derinleştirmemiş, aynı zamanda doğa ile olan ilişkilerini de önemli oranda farklılaştırmıştır.

Kara dayanan ekonomik ilişkilerden belki de en çok etkilenen doğa olmuştur. Kapitalist sistem kar için özellikle doğaya karşı cinayet işlemiştir. Kapitalistler insanlığa karşı işledikleri cinayetlerle sık sık gündeme gelir; dünyanın değişik bölgelerinde işgallere dayanan barbarlıkları hakkında da çok şey söylemek mümkün. Ancak doğaya yönelik işlediği sayısız cinayetler üzerinde pek durulmaz. Kapitalizmin günlük yaşamamızın hemen her alanında doğaya karşı işlediği suçlar üzerine kabataslak bir kaç şey söylenir, sonra unutulur.

Kapitalist küreselleşme aynı zamanda doğaya karşı bir topyekûn saldırı harekatıdır. Küresel stratejinin özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik geliştirdikleri sanayi ve tarımsal politikaların merkezinde doğanın bütünlüklü olarak tahrip edilmesi bulunuyor. Hemen her ülkede tarımsal alanların parçalanarak sanayi alanlarına dönüştürülmesi ve enerji kaynaklarının işletilmesi için çok kapsamlı projeler uygulanmaktadır. Rusya’da Çernobil nükleer felaketinin sonuçları kıtasal düzeyde yaşanmaya devam ediyor. Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısının yarattığı doğal felaketin sonuçlarını önümüzdeki yıllarda çok daha net göreceğiz. Aynı şekilde dünyanın önemli nehirlerinden biri olan ve birçok ülkeden geçerek Karadeniz’e dökülen Tuna Nehri de aynı tehlikeyle karşı karşıyadır. Macaristan’ın Ajka kentinde faaliyet gösteren bir alüminyum fabrikasından nehre akan zehirli kimyasal gazların tam bir doğal felakete yol açtığı bilimsel verilerle tespit edildi. Bütün bu doğal felaketlerin arkasında uluslararası küresel tekeller bulunmaktadır.

Küresel sistemin bölgesel politikaları Türkiye’de de aynı şekilde uygulanmaktadır. Uluslararası küresel güçlerin Türkiye’nin doğal zenginliklerinin hangi biçimlerde kullanılacağına dair hazırlamış oldukları politikalar, hemen hemen bütün hükümetler tarafından uygulanmaktadır. 1999 ekonomik krizinde Türkiye’nin çok acil olarak ihtiyaç duyduğu kredileri alabilmek için DSP-MHP-ANAP hükümeti uluslararası finans kurumlarının hemen hemen bütün şartlarını kabul etti. İMF-Dünya Bankası gibi küresel güçler tarafından hazırlanan projeye göre, Türkiye’nin sanayi ve tarımsal bölgeleri yeniden belirlenerek, tarımsal bölgelerin önemli bir kesiminde üretimin asgari düzeye indirilmesi ve Trakya gibi tarımsal verimliliği yüksek olan bölgelerin tamamen devre dışı bırakılarak ‘sanayi’ merkezine dönüştürülmesi hedeflendi. Bu proje 13 yıldır kesintisiz şekilde uygulanmaktadır.

Trakya gibi çok önemli tarımsal zenginliğe sahip olan bir bölgenin, çok hızlı ve kontrolsüz bir biçimde sanayi alanlarına dönüştürülmesiyle, doğal bir felaketin kapısı açılmış oldu. Trakya’nın sadece, Saray, Çerkezköy, Çorlu, Muratlı ve Lüleburgaz gibi İstanbul’a yakın olan bölgelerinde yaklaşık olarak 1800 fabrika bulunuyor. Bunların çok önemli bir kısmı 1998’den sonra yapılmaya başlandı. Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Duran, “Bugün ruhsatsız sanayi kuruluşlarının yüzde 15’i Edirne’de, yüzde 8’i Kırklareli’nde
yüzde 12’si Tekirdağ’dadır. Türkiye sanayisinin yüzde 7’si bu bölgedir. Çok çarpıcıdır, bu bölgedeki sanayinin yüzde 88’i kaçaktır. Trakya bölgesinde yaklaşık 1 milyon hektar verimli tarım alanının yüzde 22’si sanayinin eline geçmiştir.” diyor.

1990’lı yıllarda insanların kaçırılıp katledildiği bir alan olarak bilinen Çerkezköy-Çorlu-Muratlı hattına ‘şeytan üçgeni’ denilirdi. Bugün Çerkezköy-Çorlu-Muratlı-Lüleburgaz dörtgeninde yaşanan doğal felaket nedeniyle “Trakya şeytan dörtgeni” olarak tanımlanmaya başlandı. Trakya’nın doğal yapısı için çok önemli yeri olan, bir bakıma bölgenin yaşamı için can damarı olarak görülen Çorlu, Karıştıran, Ergene ve Kaynarca dereleri petro-kimyasal ve endüstriyel atıklarla yoğun bir şekilde kirlenmiş; bir bakıma canlılığı üreten yerler olmaktan çıkıp, öldüren yerler haline getirilmişlerdir.

Çerkezköy, Çorlu, Muratlı, Karıştıran, Velimeşe, Veliköy, Karaağaç ve Saray gibi ilçeleri arasında yer alan tüm alanlar sanayi bölgeleri haline dönüştürülmüş bulunuyor. Hiç bir planlamaya dayanmayan sanayi yığılması, aynı zamanda nüfus artışını çok ciddi oranda beslemektedir. ‘İstanbul’un kurtarılma projesi’ bir bakıma ‘Trakya’nın yok edilmesi’ne sebep olmaktadır.

Trakya havzasında sanayinin yol açtığı ölümün en somut örneği Ergene Nehri’dir. Ergene Nehri; Trakya’nın Kırklareli ili sınırındaki Saray ilçesi civarından doğup, güneybatı yönüne doğru yol alır. Birçok ilçe, belde ve köy sınırlarını kat ederek Edirne’nin Meriç İlçesi Adasarhanlı Köyü sınırlarında Meriç Nehri’ne katılır. Türk-Yunan ortak sınırını oluşturan nehrin yolculuğu Saroz Körfezi’ne döküldüğü Enez’e kadar yaklaşık 293 km. sürer.
Ergene Havzası Trakya bölgesinin bütünü için hayati bir öneme sahiptir. Ergene üzerine bir araştırma yapan Trakya Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Musa ULUDAĞ, bunu şöyle açıklamaktadır: “Trakya yarımadasının ortasında kalan Ergene Havzası, yaklaşık 13.000 km²lik alanı ile Trakya’nın yüzde 55’ini oluşturmaktadır. Gerek iklim, gerek arazi yapısı açısından yüzde 90 tarıma elverişli bir bölgedir.” Ergene Nehri 1995 yılına kadar ovalarında her türlü sulu tarımın yapıldığı, günebakanların heybetli ve iri çiçekler açtığı ve suyunda yayın, turna, testere, kerevit balıklarının yaşadığı, çevresine hayat veren bir coğrafya idi.
Dünyanın en verimli toprakları arasında olan Trakya toprakları, Türkiye’nin verimliliğinin de iki katına sahiptir. Buna can veren ise Ergene Nehri’ydi. Yukarıda vurguladığımız gibi, bölgede sanayinin plansız ve kontrolsüz bir şekilde gelişmesiyle, Ergene’nin kaderi de bir bakıma değişti. Özellikle sanayi işletmelerinin atıklarını hiçbir arıtma işlemi uygulamadan doğaya bırakmasıyla nehir kirlenmeye başladı. Ergene’nin ölüm hikayesi de böylece başlamış oldu.

Bu kirlenme sadece Ergene Nehri’nin suyu ile sınırlı kalmadı, zamanla nehrin yatağı ve çevresinden başlayarak toprak da kirlenmeye ve çevreye zehir saçmaya başladı, ardından hava da kirlendi. Yapılan bütün bilimsel araştırmalar bu olguyu doğrulamaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Musa Uludağ bu gerçeği açıklarken şunu belirtiyor: “Ergene ovasında tarımda kullanılan suyun önemli bir kısmı Ergene Nehri’nden sağlanmaktadır. Ancak son 15-20 yılda Çerkezköy, Lüleburgaz, Muratlı, Çorlu ve diğer alanlardaki hızlı sanayileşme sonucu nehrin kirliliği iyice artmış, bırakın tarımda kullanmayı, yanından geçilemez hale gelmiştir.

Ergene Nehri 1980’li yıllarda, rahatlıkla sulamada kullanılabiliyordu. Hatta o yıllarda, Ergene Nehrinde balık, kurbağa ve yılan gibi canlılar da yaşıyordu. 2000 yılında sahada 36.938 dekarlık alanda çeltik ekimi yapılırken, 2002 yılında bu 6.954 dekara düşmüştür. Ve hala da düşmeye devam etmektedir.”

Ergene Nehri’nin sıvı tahlilleri; suda yüzde 0–1 arası oksijen kaldığını ve ağır metaller içerdiğini ortaya koymaktadır. Bu suyun mahsulü olan çeltik, ayçiçeği gibi ürünleri de tüm Türkiye tüketmektedir. Ergene’nin kirlenme noktalarından itibaren bir cesede dönüşmüş olduğu ve en kısa zamanda önlem alınmazsa Trakya topraklarının tümüyle kaybedileceği bilim insanları tarafından ifade edilmektedir. Ergene Nehri’nin sanayi artıklarıyla zehirlenmesi sonucu Trakya’da tarımsal üretimin de yok olmaya yüz tuttuğuna dair pek çok veri bulunmaktadır. Örneğin, Uzunköprü Çeltik Üreticileri Tarımsal Birliği Başkanı Ali Öner’in 2007 yılında Ergene Ovası’nda 80 bin dekar çeltik ekimi yapıldığını hatırlatarak, “dekar başına 800 kg ortalama ile yaklaşık 65 bin verim beklenirken, kirlilik sonucu dekar başına 150 ile 300 kg arası toplam 30 ton çeltik ürünü hasadı yapıldığını” belirtmesi bu gerçeği doğrular niteliktedir. 2011 yılına girerken Trakya’nın karşı karşıya olduğu gerçeği görmek oldukça önemlidir. Trakya toprakları tarıma son derece uygun olup verimlilik oranı çok yüksektir. Bu verimlilik bir bütün olarak yok edilmekle karşı karşıyadır.

Sanayi Trakya’nın yeraltı zenginliklerini hızla tüketmektedir. Örneğin 10 sene öncesine kadar 80-100 metre derinlikte ulaşılan su, şu anda 150-200 metreye inmiştir. Kirlenme nedeniyle tüm Trakya’da çiftçilik faaliyetleri büyük yara almıştır. Ürün kalitesi ve veriminin düştüğü herkesçe bilinmektedir. Geçmişte nüfusu 10 milyonu geçen İstanbul’un tarımsal tüketiminin nerdeyse yüzde 80’i Trakya tarafından karşılanırken bugün bu oran yüzde 40-50 civarında seyretmektedir.
Bölgede hayvancılıkla uğraşan insanlar: “Otlarken yanlışlıkla nehir suyuna maruz kalan hayvanlarımızın ağzı yara oluyor ve bir süre sonra da hayvanı kaybediyoruz’ diyerek medyada bu sorunun yer bulamamasından yakınıyorlar. Eregene suyundaki yüksek orandaki kirlenme ve nehrin giderek zehir üreten bir yer haline gelmesi Trakya’nın her yerinde hissedilmektedir. Yapılan araştırmalarda, Ergene Nehri’ndeki kirlenmenin sonuçları şöyle sıralanmaktadır: “194 km yol kat ettiği güzergâh boyunca yaşam mücadelesi veren çiftçilerimizin yaşam hakları kısıtlanmaktadır. Ergene havzasında, Kırklareli’ye bağlı Lüleburgaz, Babaeski, Vize, Pınarhisar, Pehlivanköy, Kofçaz; Tekirdağ’a bağlı Çorlu, Çerkezköy, Malkara, Hayrabolu, Saray, Muratlı ve Edirne’ye bağlı Uzunköprü, Yeniköy, Havsa, Süloğlu, Meriç gibi merkezlerde ürün verimleri düşmüş, kullanılan sudan kaynaklı ürünlerde yabancı kimyasallar baş göstermeye başlamıştır. Hayvancılıkla uğraşan çiftçilerin de su ihtiyacı kısıtlanmış ve tehlikeye girmiştir. “Bölge çiftçisi hızla işçileşmektedir.”
Trakya Üniversitesi’nin hazırladığı raporda: “Analiz sonuçlarına bakıldığında Çorlu Deresi’nde ve Ergene Nehri’nde doğal hayatın bittiği söylenebilir.” denilmektedir. Kimyasal atıklar nedeniyle doğal hayatın bittiği yerde, tersten ölüm başlar. Nehir yatağından yükselen ağır kokular gaz çıkışı ile ilgili olup, adeta yörede yaşanan ve yaşanacak hastalıkların habercisi gibidir. Nehre yakın konutlarda yaşayan yöre halkı, çareyi nehre uzak mekanlara taşınmakta ararken, taşınma imkanlarına sahip olamayanlar ise adeta koku işkencesine maruz yaşamaktalar. Araştırmacılar bu bölgede cilt ve deri hastalıklarının çok yaygın olduğunu, özellikle Çorlu’da kanser sıklığının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu belirterek, ilköğretim öğrencilerinde bile kanser görülmeye başlandığı uyarısında bulunuyor.

Ergene Nehri Can Çekişmekte

Sonuç olarak, Trakya’nın yaklaşık 8.500 yıllık tarımsal kültürü ve doğal zenginlikleri, uluslararası sermayenin çıkarlarına peşkeş çekilmiş durumda. Devletin bağımlılık ilişkileri içerisinde izlediği 3.sınıf politikalar sonucu özellikle 1985’ten sonra talancı gecekondu sanayisi bölgeye egemen oldu. Ortaya çıkan tablo çok belirgin: tarımsal üretim binlerce yıllık geçmişe dayandığı Trakya’da adeta yok olmaya yüz tutmuştur.

Ergene Nehri’ni zehirleyip ‘kimyasal zehirli kızıl çamur’a dönüştürenler hem insanlığa hem doğaya hem de bütünlüklü olarak geleceğimize saldırmaktadırlar. Trakya’nın doğası ve insanı çok ciddi bir tehlikeyle yüz yüzedir. Trakya’nın can damarı sanayi şirketleri tarafından kesilmeye başlandı. Bu damar Ergene Nehri’dir. Bilim insanları Ergene Nehri için: “doğal ölüm tamamlanmak üzere” diyorlar. Bu ifade tehlikenin boyutunu açıkça ortaya koymaktadır.

Sermaye, karı dışında hiç bir şey düşünmez. Ergene Nehri, Çorlu Dere’si gibi yerlerin zehirlenmesine, yeraltı su kaynaklarımın hızla tüketilmesine pek aldırmazlar. Bunlar çocuklarımızın geleceğiyle oynamaktadırlar.

Ergene Nehri’nde ‘Hayatın son bulması’ tam bir ekolojik felakettir, buna karşı mücadele oldukça önemlidir. İnsan olmanın ölçütü burada denenmektedir. İnsanlıktan nasibini almamış olanlar, karlarını arttırmak için acımasızca doğaya saldırmakta ve yok etmektedirler. İnsanlıktan yana olanlar ise bir parçası oldukları doğaya sahip çıkmalıdır.

İnsan sosyal grupları nasıl kendilerini savunuyorsa, bilinmelidir ki doğa da kendisini bir kaç kat daha savunacak güçtedir. Küresel sermaye ve onun uzantılarının, doğaya yönelik saldırılarının politik arka planlının incelenmesi de oldukça önemlidir.

Trakya’nın yaşam kaynağı Ergene Nehri can çekişiyor. Onu yeniden kendi doğal yaşamına döndürelim.

Suyu Ücretle Verip Atık Su Deşarjını Ücret Karşılığı Yapmalı

Bunun ilk adımı, bütün canlı türlerinin dolayısıyla doğanın yok olduğu bu verimli topraklarda yeniden ekolojik dengeyi sağlamak için halkın mutabık olduğu çevre planlarını hayata geçirerek sanayiyi organize sanayi bölgelerine taşımak; kamuya ait olan yeraltı kaynaklarını sanayicinin bedel karşılığında kullanmasını sağlamak, suyu ücretle alıyor olsa bile ekonomik kullanması yönünde yaptırımlara tabi tutmak; atık suyu bedel ödeyerek vermesini sağlamak ve tüm bunlara yönelik yasal düzenlemeleri gerçekleştirmek.

Yeraltı kaynaklarının kullanımı ve atık suyu deşarjının inisiyatifini kesinlikle sanayiciye bırakmamak ilgili kurumların kontrolünde hayata geçirilmeli ve Ergene Nehri çok acil korumaya alınmalıdır.

Türkiye’deki suyun ve toprağın yüzde 3’üne sahip olan Trakya’nın, Dünyanın sayılı verimli toprakları arasında olması itibarıyla, sonraki adımda belki de ‘tarımsal sit alanı’ ilan edilmesi bilim çevreleri ve kamuoyunda tartışmaya açılmalıdır.

753370cookie-checkYeni ekolojik kurban: Ergene

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.