Berberde sıra bekliyorum… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan televizyonda konuşuyor. Aslında İstanbul’daki Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki kürsüden yurtdışındaki Türk girişimcilerine sesleniyor: “Son 13 yılda yurtdışındaki Türk işadamlarının gücü arttı…”
Erdoğan’ın 13 yıl dediği AKP’nin iktidar yılları. Bazı yerli markaların yurtdışı teşviğinden yararlandığı doğru ama Türkiye’den bir bavulla çıkıp da işadamı ya da işkadını olanlara AKP adına sahip çıkması da biraz ayıp oluyor.
Tam bunları düşünürken berber “Burada traşı biz yaparız” dedi ve hooops kanalı değiştiriverdi.
Cumhurbaşkanı’nın dediğine göre; Türkiye yurdışında en çok vatandaşı olan 10 ülkeden biri. Gerçi hazret bunu bir övünç kaynağı olarak sunsa da uzmanlara göre kimse mecbur kalmadıkca yerini yurdunu terketmiyor… Yurtdışında Türkiye kökenlilerin ekonomik ve siyasi bir gücü birikmişse bana göre bunun en önemli nedeni bizim işçilerimiz.
İngiltere’yi biliyoruz zaten… Yıllarca tekstil atölyelerinde, restoran mutfaklarında sosyal haklardan yoksun ve uzun saatlerde çalışan toplum üyesi işçiler, yine toplum üyesi işverenlerin haksız, kolay ve hızlı sermaye biriktirmesini sağladılar. 1974 Wimpy Grevi’ne neden olan olay ise günde 80-90 saat çalışan işçilerin topluca verem olup hastane koğuşlarını doldurmasıydı… Bu katmerli sömürü asgari ücretin yarısıyla günümüzde halen sürüyor. Haringay’daki bazı lezzet durakları ya da süpermarketlerdeki çalışanlarla sohbet ettiğinizde yüreğiniz sızlayacak…
Geçen yıl Belçika gezi yazısında Belçika’da 1956’daki maden kazasında 262 işçi hayatını kaybedince, İtalya’nın işçilerini geri çağırdığından söz etmiştim. Bilin bakalım doğan bu boşluğu kim doldurmuş? Bizimkiler ile yoksul Araplar ve Kongolular… O kahraman işçiler Belçikalıların inmediği madenlerde hayatlarını riske atarak her iki ülke ekonomisine artıkdeğer kazandırdılar. Şimdi o madencilerin çocukları beyaz yakalı işlerde kendisini göstermeye başladı.
Geçen hafta ilk kez Viyana’yı görme şansım oldu. Acik Gazete eski Avusturya temsilcisi Kadim Ülker’e bizim toplumu sordum. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ülkesini yeniden inşa ederken yabancı işçilere ihtiyaç duyar. Aynı dili konuşan ve ulus olarak da kuzen sayılan Avusturyalı işçiler ücretlerin dolgun ve sosyal hakların daha iyi olduğu Almanya’ya akın eder. Avusturya’da doğan boşluğu da bilin bakalım kim doldurur? Bizimkiler ve yoksul Yugoslavyalılar…
Kadim Ülker aynı zamanda dünyada başka eşinin olmadığını belirttiği Viyana’daki İşçi Odası’nda da danışmanlık yapıyor. Bizim işçilerin o yıllarda çok yoksul şartlardan geldikleri için Avrupa’nın kötü koşullarına kolay katlandıklarını söyleyen Ülker, bir odayı beş arkadaşıyla paylaşan bir işçinin bal yiyebilmeyi hatta danslı kulüplere bile gidebilmeyi şans saydığını anlattı. Daha sonraki yıllarda Avusturya’daki işçilerin serüveni de İngiltere’dekilere benzer bir değişim gösteriyor. Kendi toplum üyesi patronun yanında bir sömürü çarkının dişlisi oluyorlar. Almanya’daki değişim de üç aşağı beş yukarı böyle…
İşte azizim biz Lütfi Kırdar’a girişimcileri, verem olma pahasına kendi aramızda zengin edip gönderdik. Onların bitleri AKP ile kanlanmadı…
Bu 26-27 Mart günlerindeki Dünya Türk Girişimciler Kurultayı ile ilgili de iki kelam etmek gerekirse; Kurultay’da devlet bizimkilere “Siz bu paraları Türkiye’ye getirin, içerdekilerin de bi zahmet elinden tutun. Bi de bize karşı çatlak sesleri gözünüzü sevim bi susturun” dedi. Bizimkilerin kulağı pek duymasa da gözleri teşviklerdeydi… Eee onlar girişimci…