Çabalarımız boşunaymış…

Açık Gazete’nin editörü Faruk Eskioğlu, Hürriyet gazetesini, tam gün yaklaşık 2 yıl (1998-2000 arasında) çalıştığı süreçte sigortasını yatırmamakla ve muhabirlere ödenmesi gereken ücret yerine sosyal haklardan arındırılmış telif ödemekle suçladığı davasının üçüncü duruşmasını anlattığı “Hürriyet nereee? İnsan hakları nereee?” adlı yazısında Hürriyet Gazetesinin 60. yaş kutlamalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Ben bu değerlendirmeleri sadece Hürriyet Gazetesi adına değil, yaygın medyanın geneli hakkında verebileceğimizi düşünüyorum.


Biliyorsunuz Hürriyet bu yıl 60. yaşını kutladı ve bu kutlamaların temasını, yine kendisi gibi 60 yaşına giren Birleşmiş Milletler´in İnsan Hakları Bildirgesi olarak seçti. Hakikaten de bu çok iddialı bir seçimdi. Hürriyet’in insan haklarına önem verdiği ısrarla gösterilmek isteniyordu.


“Hürriyet nereee? İnsan hakları nereee?” adlı yazıda Hürriyet’in insan haklarını nasıl göz ardı ettiği örneklerle anlatılmış:


“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi´nde söz edilen haklardan herkes¸ ırk¸ renk¸ cins¸ dil¸ din¸ siyasal ya da her hangi bir başka inanç¸ ulusal ya da toplumsal köken¸ varlıklılık¸ doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin yararlandığı belirtilir. …Oysa Hürriyet Gazetesi´nde logonun hemen solunda Türk bayrağı ve Atatürk resmi kullanılır. Altında da ˝Türkiye Türklerindir˝ yazısı vardır… Oysa Türkiye Cumhuriyeti bir ırk ve din temelinde değil Türk vatandaşlığı temelinde kurulmuştur.


İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi´nin 11´nci maddesinde ˝Bir suç işlemekten sanık herkes¸ savunması için kendisine gerekli bütün güvencenin sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile yasaca suçlu olduğu saptanmadıkça¸ suçsuz sayılır˝ denilir. Hürriyet devletin deyimlerini kullanır. Savaş da bile tarafsız olması gereken basının¸ bu önemli temel kuralını görmezlikten gelir. Yargısız infaz yapar. BBC¸ IRA üyelerine basın etik kuralları gereği hiç bir zaman terörist dememiştir ama Hürriyet´e göre devlet kime ˝terörist˝ derse¸ o teröristtir. Hürriyet´te bir ˝terörist˝in cenazesine giden de suç işlemiş gibi haber edilir. Hatta bu ˝terörist˝lere sempati duyanlar manşetten ˝Şerefsiz˝ diye hedef bile gösterilir.”


Eskioğlu¸ İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi´nin 4 bölümlü 23´ncü maddesinin gazetedeki uygulanılışını da şöyle aktarıyor:


(1) Herkesin çalışmaya¸ işini özgürce seçmeye¸ adil ve elverişli çalışma koşullarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
(2) Herkesin hiçbir ayrım gözetilmeksizin¸ eşit çalışma karşılığı eşit ücrete hakkı vardır.
(3) Çalışan herkesin¸ kendisine ve ailesine insanlık onuruna uygun bir yasayış sağlayan¸ gerekirse her türlü sosyal güvenlik araçlarıyla da desteklenen bir ücrete hakkı vardır.
(4) Herkesin¸ çıkarlarının korunması için başkaları ile birlikte sendika kurmaya ve kurulu bir sendikaya katılmaya hakkı vardır.


Hürriyet´te benim çalıştığım dönemde ücret politikası insan haklarına aykırıydı. İşveren tanığı olarak bana karşı mahkemede ifade veren eski iş arkadaşlarım da içinde olmak üzere pek çok çalışan aylarca belki de yıllarca sigorta yapılmasını beklemiş ve yasal sürede sigortaları yapılmamıştır. Ücretlerin bir bölümü hâlâ ˝telif˝ olarak yazılarak sosyal haklardan arındırılmakta ve işveren bu yöntemle yıllardır vergi kaçırmayı sürdürmektedir. İşe yeni başlayan ˝kadrosuz˝ bir gazetecinin ücreti İnsan Hakları Bildirgesi´ndeki ˝insanlık onuruna uygun bir yasayış sağlamaktaktan˝ çok uzaktır. Gazetede sendika kapı dışarı edilmiş¸ bir daha girmemesi için de bütün delikler sıkı sıkıya kapatılmıştır…”


Ve okura soruyor: Hürriyet gazetesi nereee¸ insan hakları nereee?


Aslında tüm bunları belli bir amaç ve güç peşinde koşan bütün medya organlarında görüyoruz. 60. yılın temasını Birleşmiş Milletler´in İnsan Hakları Bildirgesi olarak belirleyen Hürriyet’in bu seçimi büyük bir talihsizlik sadece.


Günümüzde medya en çok kişilik hakları konusunda eleştirilmektedir. Medya kişilik haklarını görmezden gelerek eleştiri sınırını aşıp ayrımcılığa kadar gitmekte bir sakınca görmüyor. Kişileri küçük düşürmekten, aşağılamaktan çekinmiyor. Habere konu olan kişilerin etnik, dinsel ve cinsel tercihlerini aşağılamaktan kendini geri çekmiyor.


Çünkü günümüz medya patronları, genellikle medya dışı sektörlerde önemli çıkarları bulunan işadamlarından oluşuyor. Bunlar sahip oldukları medya kuruluşlarını, özel çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla bir silah olarak kullanmak istiyor. Kurum içi özerkliğin olmadığı bir medya kuruluşunda çalışan gazetecilerin de, ne yazık ki patron menfaatini düşünmekten başka seçeneği kalmıyor.


Anlayacağınız biz bunca yıl boşuna bir gazetenin ve gazetecinin doğru davranış kurallarını öğrenmiş ve öğretmişiz.


Boşuna gazeteci adaylarına haber ve yorum farkını anlatmaya çalışmışız. Boşuna yargıyla ilgili konularda soruşturmayı zaafa uğratan, yönlendiren tarzda haber verilmemesi konusunda öğrencilerimizi uyarmışız. Mahkeme kararı kesinleşmedikçe bir zanlı veya sanığın suçlu ilan edilemeyeceğini boşuna anlatmışız. Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda 18 yaşından küçüklerin isimleri ve fotoğraflarını yayınlamamak konusunda boşuna dil dökmüşüz. Suçlu yakınlarını, olayla ilgileri olmadığı halde deşifre etmemelerini boşuna söylemişiz. Kamu yararı olmadıkça kişinin özel durumunun (ırk, milliyet, din, cinsiyet, cinsel eğilim, hastalık, fiziksel ve ruhsal sorunlar) açıklanmaması gerektiğini, kişinin bu durumuyla alay ve hakaret edilemeyeceğini, önyargılı yaklaşımlarda bulunulmayacağını boşuna anlatmışız.  


Çabalarımız boşunaymış…

669480cookie-checkÇabalarımız boşunaymış…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.