ABD’DEN… Komünist diş fırçası!

Bütün kabahat Marx ve Engels’deydi; onlar anlatamadıktan sonra, kim bu işe “dünür” olurdu? Marx’ın “Bir çift sözüm var” diye yazmaya başlayıp ikibininci sayfasında, galiba kâdim dostu Engels’in ‘Yeter! Daha fazla uzatma, okura acımıyorsan, bari bana acı!’ diye ket vurduğu Das Kapital, sanırım diş fırçalarının ortak mülkiyeti mevzusuna el atmamış bulunuyor.

İtiraf edeyim, ben orasından burasından, hani okumadı demesinler kaygısıyla karıştırıp kitabı rafa kaldıranlardanım. “Manifesto”sunu çok defa okudum, ama kalanı için eski tüfeklere müracaat edin; beni es geçin… Belki Marx, diş fırçalarının kollektif kullanımıyla ilgili bir şey yazmış olabilir. O yazmadıysa, Lenin ve şürekâsı, hele hele Troçki hiç yazmamıştır. Doktorluğuna karşın, Che’nin bu konuda bir şeyler söylediğine ben, “Savaş Anıları”nda rastgelemedim. Fidel, “Havana Duruşmaları”nda diş fırçalarından söz etmiş miydi, bilmiyorum. Diktatör Batista, Amerikan Squibb marka elektrikli diş fırçası kullandığından fırçaların mülkiyeti sorununu dert etmemiş olabilir. Tarihte ilk diş fırçasının İsa’dan evvel 1600 yılında, bugünden tam 3 bin 600 yıl önce Çin’de bulunduğu, o zamanlar domuz kıllarından fırça yapılmış olduğu düşünülürse, belki Mao’nun Kızıl Muhafızları ve Kültür Devrimi’yle tüm bunlar arasında bir bağıntı kurulabilir. Ancak, ne ki, Amerikan komünistlerinin akılları bu işe takılmış ve iyisinden bir güzel karışmış olmalı; zira hâlâ bıraktığımız yerde koyunları gezdirip, keçileri hoplatıyorlar…

İşte hikâyesi: Purdue Üniversitesi’nin Calumet kentindeki küçük bir kampüsüne, eşimin bir seminer çağrısı için şoförlüğünü üstlenip gitmesem, tembellikle evde kalsam, diş fırçalarımızın başına komünizm döneminde gelecekleri asla öğrenemezdim. Sinem’in çağrılı olduğu toplantı bu konuyla ilintili değildi; apayrı, bilgisayar teknolojisine ilişkindi. Lenin, Allahtan, bu konudan haberdar olamamıştı. Yoksa, “Sol Bilgisayar Hastalığı!” adlı bir kitabı daha 18 yaşımızda okuyup, sonra “Lenin diyor ki..” diye konuşmamız gerekirdi. Eşimin toplantısı sabahtan akşama olunca, küçük kampüsün büyük kitaplığına gittim. Ona buna bakınıp gün geçirirken, gazeteler bölümünde epeyi oyalandım. ABD’nin adı sanı duyulmamış nice gazetesi ordaydı; ne güzel! Bir tanesi elimden düşmedi: “The Communist”

Gazeteyi, “Çocukluk Hastalığı” zamanlarımı anımsayıp okudum. Tabloid boyda basılmış, her sayfasında eğer sakınmaz ve dikkat etmezseniz suratınıza yiyecekmişsiniz gibi sıkılı duran yumruk logo’ları basılı bir gazeteydi. “İlerici Emek Partisi”, PLP adında, daha önceleri hiç duymadığım bir komünist partisinin yayın organıydı. Meraklısı, www.plp.org sayfalarından müracaat ederse, çok “faideli” şeyler öğrenecektir, eminim…

Ben, ne zamandır merak ettiğim bir şeyi, gazetenin 1 Mart tarihli sayısından öğrendim. “Komünist”in arka sayfasındaki yazının başlığı, “Kendi diş fırçanız olacak mı?” idi.
Makaleye, âşina olduğumuz veçhile, komünizmin ve kapitalizmin tanımıyla başlanıyor, sonra sıra mülkiyet meselesine geliyordu. Fabrikalar, tarlalar, madenler, hülâsa her şey, bildiğiniz gibi toplumun olacaktı, ama ya bireysel yaşam kimde kalacaktı? Bu sorunun yanıtını PLP Gazetesi açıklıyordu. Lafı diş fırçasına getirmeden önce, tümden gelim yöntemi kullanılarak, alıştıra alıştıra örnekler ortaya konuyordu: Parti, ücretsiz kamu taşımacılığını üstlenecek, işyerlerine ve okullara parasız gidilecekti. İnsanlar hep bir arada yaşayacaklar, evler ve özel mekânlar buna göre düzenlenecekti.

Bu örneklerin ardından, “Fakat, diş fırçaları ne olacak?” sorusu ortaya atılıyor, biz okurlar da yanıtı alıyorduk: PLP, soruna mutlaka bir çözüm bulacaktı. Her şeyden önce buna bir kez inanmış olmalıydık. Çözüm, bir defalık fırça başlıklarının takılacağı elektrikle çalışan ortak kullanıma sunulmuş diş fırçalarını üretmekten geçiyordu. Diğer deyişle, “komünist diş fırçaları” üretilecekti.

Gazete, PLP’nin sırtındaki periyi okşuyor, zaten dünyanın binbir derdiyle meşgûl bulunan komünist partisine fazladan iş çıkarıyordu. Açıklama şöyleydi: “Ağzımızın içi bakteri ve mikrop doludur. Her şeyi paylaşmak istesek de, her hâlde, yoldaşımızın ağzındaki tükürüğü komünistçe paylaşmak istemeyiz. Aynı şey, özel iç çamaşırlarında da söz konusudur. Bunların da paylaşılmaması gerekir. Bununla birlikte, Parti diş fırçalarının bireyselliğini ortadan kaldıracaktır. Zaten diş doktorları da, bir defalık fırçaların takılıp kullanıldığı elektrikli aletleri önermektedir. Kapitalist sistemde diş fırçaları kâr kaynağıdır, çok pahalıdır. Komünizm gelince herkesin daha ucuza alacağı başlıklar olacak, lavabolarda asılı duran elektronik aletlere bunlar takılıp kullanılacaktır.”

Bu açıklamadan sonra, komünist idarede insanların aynı diş fırçasını kullanmaya zorlanmayacakları bir kez daha vurgulanıyor, bu asılsız savların anti-komünist ideolojinin bir safsatası olduğu açıklanıyordu. Bunu okuyunca içim rahat etti. Zaten ne zamandır, komünizm gelirse diş fırçalarımızı elimizden alırlar mı, diye meraktaydım. Neyse ki, yazıdan öğrendiğime göre, iç çamaşırları da özel mülkiyet olarak bırakılacaktı. Oysa ben, iç çamaşırlarından söz edilen satıra gelince, örneğin kâğıttan yapılma bir defalık çamaşırların kullanıma çıkacağı, böylece don, külot, fanila ve sütyen özel mülkiyetinin ortadan kalkacağı, açıklanır sanmıştım. Fakat, PLP henüz bu konuda bir fetva çıkartmış değildi. Belki sonraki sayılarda donumu nerden alacağımı açıklayan şeyler yazılabilirdi. O nedenle, parti yayın organına devamlı göz atmalı, nihaî insanlık toplumu kurulduğunda donsuz kalmamalıydım.

Bunları okuduktan sonra, PLP gazetesini dinsel buyruğu veren kutsal bir kitabı yerine koyar gibi, saygıyla rafa kaldırdım, civarda bir masaya ilişip başka şeylerle zaman geçirdim. Kampüs, Chicago yakınlarında, göreceli olarak söylemek gerekirse, biraz yoksulca bir semtte yer alıyor, o nedenle öğrencilerin toplumsal kesiti de alt gruplardan, azınlıklar ve siyahî Amerikalılardan oluşuyordu. Yoksul mahallelerin kaçınılmaz gerçeği olan suç, kampüse de sıçramış olmalıydı. Örneğin, Purdue’nün asıl merkezî kampüsünün olduğu West Lafayette’de asla görülemeyecek uyarılara, ilanlara rastgelmek olanaklıydı. “Suç işleyeni ihbar edene 10 bin $!” tarzında duyurular her yerdeydi. Çevredeki öğrencilere de bir göz attım. Amerikan ölçütlerinin epeyi altındaydılar. Komünist Gazetesi’ne bizim bulunduğumuz 200 kilometre güneydeki, 40 bin öğrencinin olduğu asıl kampüste rastlamamış olmamın nedeni anlaşılıyordu. Bunları düşünürken, iki siyahî öğrenci gazete raflarına doğru yaklaşmaktaydı. Dikkat ettim, birisi ötekine bir şeyler anlatırken gülümsüyordu, dişleri bembeyaz, inci gibiydi. Acaba, benim az önce yerine bıraktığım gazeteyi alıp aynı satırları okuyacak mıydı?

Yarım saat sonra, eşimi alıp gerisin geri yola koyulmazdan evvel, ortaklaşa kullanılan tuvalete gidip çantamdan seyahat diş fırçamı ve küçük macun tüpümü çıkardım, dişlerimi ovaladım. Ne güzel! Komünizm gelince, geziye çıkarsam, bunları yanımda taşıyor olmaktan kurtulacaktım. Bununla birlikte, WC’de aklıma takılmaz mı? Geziye nasıl çıkacaktım? Hep beraber mi çıkacaktık? Bunu, bir sonraki PLP gazetesinden okuyup iyice öğrenmeliyim.

 

1591780cookie-checkABD’DEN… Komünist diş fırçası!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.