Bitpazarına nur yağdı…

“Eskiye râğbet olsa bitpazarına nur yağardı!” denir…
Ben de, acaba bitpazarına nur yağıyor mu diye merakımdan Amerika’nın bitpazarı olan Goodwill mağazalarına gidiyor, dışarı çıkmıyorum.
ABD’de Goodwill’e gitmek ciddi bir sosyal hastalıktır, bulaşıcıdır; mazallah bir yakalanmaya görün, ne yapar eder, haftanın bir iki gününü Amerikan bitpazarında gelgehi tutmuş sıtmalı gibi, geçirirsiniz.
Bunun adı Goodwill-mania hastalığıdır!
Gudvilmanya nedir, nasıldır, tedavisi nedir gibi soruları ancak benden öğrenebilirsiniz. Bu hastalığı bu adı yakıştırıp literatüre kazandıran birisi olarak, salt benim bu vadide borum öter.
1997’den beri ABD’nin, üstelik taşrasında yaşayan birisi olarak depresyondan kurtulmanın yolunu Goodwill mağazalarına gitmekle bulduğumdan, hastalığın tanısını ben koyuyorum.
Türkçesiyle “iyiniyet” diyebileceğimiz, Goodwill, 1902 yılında Boston kentinde Methodist Hıristiyan Kilisesi pederlerince kurulan bir bitpazarıdır. O günden bugüne, tozu üzerinde kalmış ne varsa orada satılır ve 2400 perâkende satış yerinde bağış yöntemiyle toplanan ürünler yeniden pazara sunulur.
ABD’de 184 sivil toplum örgütü tarafından destek gören Goodwill’in Kanada dahil olmak üzere 14 ülkede dükkânı, yani bitpazarı vardır. Bitpazarlarına yılda 70 milyon civarında insan eskisini püsküsünü bağışlar; neler yoktur onların içinde neler!
Görseniz kıyamıyacağınız gramafonlardan eski radyolara, envaî çeşit biblodan tabloya kadar, porselen mi dersiniz, yemek takımları mı, iç çamaşırından ayakkabıya, eldivenden şapkaya kadar, salon mobilyasından tutun bir eve gerekecek türde neler neler vardır; yok yoktur bağışlarda…
Goodwill’in cirosu azımsanacak gibi değildir; şimdi sıkı durun: 2010 yılında 3 buçuk milyar Dolar satış yapmıştır. Çalışanların sayısı 155 bin kişidir, vergisi ve sigortasıyla ciddi bir işyeridir. Üstelik kuruluş ilkesi olan bir ayrıntı da önemlidir: Çalışanlarını özürlü, iş bulamayan, eğitimsiz yahut cezaevinden çıkmış ve toplum tarafından red edilmiş insanlardan seçer.
Goodwill yapılan bağışları öyle haydan gelmiş huya gider tarzında ortalığa dökmez; Mahmutpaşa işi bir dikkatle işportacı gibi elden geçirir: Sökük dökük onarılır, yıkanır, temizlenir, paklanır, yağlanır, cilalanır ve tezgâha konur… Kadın sütyeninden erkek papyonuna kadar her şeyi orada bulmak olanaklıdır; 1930 yapımı bir taş plak da elinize geçebilir, 1890 yapımı daktilo 5 Dolara sizi bekliyor olabilir, antika bir lamba sizi üç kuruşa aydınlatacaktır, bazen gözden kaçmış değerinin yüzde birine satılan bir saat, bir tablo, bir kıratlı mücevher de orada yakalanabilir.
Yeter ki bitpazarına, Goodwill’e gidiniz; ben gidiyorum…
Kapı girişi antreye konulan çekmeceli ahşap bir sehpanın fiyatı, mobilya mağazasında 150 Dolardan aşağı değilken, oraya bağışlanıp ciladan geçmiş aynısını 10 Dolara bulup, satın alıp evine getiren ve böylece karısından büyük övgü alan muhabiriniz Mahmut’un yakaladığı bu fırsat gibi piyasa fiyatının onda birine burada eşya bulabilirsiniz.
Ne ki aramanız lazım, sık sık ziyaret etmeniz şart, uğramanız menfaat icabıdır ey ahâli!
Ben öyle yapıyorum, dahası, sabah akşam okula bırakıp, okuldan aldığım 5 yaşındaki oğlum Ali Nâzım da buna alıştı, “Bugün Goodwill’e gitmemiz gerekiyor, baba” diye bana hatırlatıyor. O, oyuncak raflarından ayrılmıyor!
Baba oğul, beraberce Goodwillik olduk.
Goodwill’i böyle öve öve, yere göğe sığdıramazken, bir yandan bütün bunlar bana Sadrazam Hırvat Rüstem Paşa’yı hatırlatıyor:
Rüstem Paşa, Kanûni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Hanım’a talip olur, ama paşanın cüzamlı olduğuna dair bir dedikodu yayılır. Padişah efendimiz ne yapsın, iki arada bir derede kalır, kızını vermeye çekinir, nikâh güçleşir… Sonunda akîl adamlara sorarlar ki cüzamlıda bit durmazmış; bunu duyan Kanûni, Haremağasına tembih eder: “Şimdi gidile, bakıla, Sadrazam yakasında acep bit var mı, yok mu?” Ertesi gün Habeş Haremağası koşa koşa gelir, etekleri zil çalmaktadır: “Müjde, müjde” der, “Sadrazam yakasında bit kaynıyor…”
Böylece ünlü Mihrimah Sultan, bitli Sadrazama gelin olur.
Halk bu, durur mu, ardından hicvi yapıştırır:
“Olacak bir kişinin baht-ı kâvi talihi yâr / kehlesi dahi mahâlinde işe yarar…”
Kehle, Osmanlıca’da bit demektir…
Uzun lafın Amerikanca kısası şudur ki, ABD muhabiriniz Mahmut kehle pazarından dışarı adım atmamaktadır…

________________________

* Cumhuriyet gazetesi, 30 Ocak PAzar günü sayısında yayınlanmıştır

1592500cookie-checkBitpazarına nur yağdı…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.