CNN izler misiniz? Ben izlerim, üzerinize afiyet! Haber niyetine değil, eğlenmek ve arada bir neşelenmek için…
“No Agenda” adlı radyo programında Adam Curry ile John Dvorak’ın nitelediği gibi, aslına bakılırsa CNN haber kanalı değil, eğlence kanalıdır…
CNN’de en çok izlediğim “prime-time” denilen, ana haber bülteni saatidir ve de sunucusu, güzeller güzeli, Campbell Brown’dır. O çıktı mı, bizim evde derin bir sükût peydâ olur… 4 yaşındaki oğlum, televizyondaki çizgi film kanalı Nickodeon’u benim için fedâ eder, karım ortalıktan kaybolur. Sadece Campbell konuşur! Ben dinlerim… O ân, şiirde, Karantinalı Despina’daki Muammer bey aklıma gelir. Attilâ İlhan Bey’in toprağına rahmet dilerim…
Benim oğlum-küçük arkadaşım, Çerkes-Boşnak paşam, Ali Nâzım Paşa bile yarı Türkçe yarı İngilizce aksanla “Daddy’nin sevdiği çıktı” der; ben bıyık altından bu çapkınlığıma gülerim. Bıyığımı, 1990’dan evvel Moda’da lavobaya bırakmıştım ya, o da ayrı bir hikâyedir.
Efendim, benim böyle yana yakıla izlediğim, 52 yaşımın Don Kişotvâri Tobosolu Dulcinea’sı Campbell Brown CNN’de ana haber bülteni reytinglerini düştü diye istifaya zorlanmış. Ben ısrarla seyrediyor, onun “reytingleri” düşmesin diye ekrana yapışıyordum, ama gel gör ki CNN yönetim kurulunda beni kâ’ale almamışlar…
Akşamın 8’iyle 9’u arasında bülbüller gibi şakıyan Campel yakında programına bir son verecek ve kim bilir onun mikrofonunu ne kakavanlar yakaya takacak! Campbell’in istifası aslında onun haber bülteni boyunca serbest çıkışlar yaparak solcu-demokrat, Amerikan siyasal vurgusuyla söylenirse Liberal sözlerine duyulan rahatsızlığa bağlıydı. Campbell, Amerikan tv’lerinde rast gelinemeyecek kadar sivri laflar ediyor, muhalif bir görünüm sergiliyordu. Campbell sarışın değildi, ama sarışınların Marilyn Monroe’dan beri bilinen saflıklarına hık demiş burnundan düşmüş gibi benzer hatalar yaparak, bazen safîyane sorular soruyor, işin içinden çıkamayınca ekranda bana bakıyor, benden yardım istiyordu. Şeytan diyor, atla uçağa, CNN merkezi Atlanta’ya git, kızcağıza yardım et. Gitmesine giderim de, Sinem izin vermez!
Sinem, benim karım, durumun farkında… Ekrandaki fıstıkla yaşadığımız gizli aşkı biliyor, bilmezden geliyor. İyi kadın böyle olur, kocasının kırdığı cevizlere aldırmaz. Olsun, zaten, her erkeğin hayatında böyle maceralar vardır. Ne var ki kadınların kocalarından intikam saatleri, günü gelir, tam 12’den, Budist tapınağı gibi, gong vurur. Sinem’inki de çaldı, guguk kuşu öttü: Campbell Brown’ın istifaya imza attığı haberini büyük bir iştah, keyif, hatta sözlükten seçilmiş bir mutluluk sözcüğü bu durumu açıklamaya az gelir, âdeta huşû içersinde bana söyledi. “Kötü haberi vereyim mi” dedi; biz her akşam birbirimize, iyi haberler ve kötü haberler tasnifiyle günü özetleriz de… “Kötü haber şu ki, senin hayranın olduğun Campbell CNN’den ayrılıyor” dedi, sonra galiba, “Haaaah, haah-haa” diye bir Jezebel kıkırdaması da duydum; Allah, iyi saatte olsunlardan korusun!
Bu kötü haberi ben, oysa, iki günden beri biliyor ama bağrıma taş basıp kimselere çıtlatmıyordum. Sinem, ona Purdue Üniversitesi’nde kısaca Sim derler, Sim devam etti, yaraya tuz basarak: “Senden başka seyredeni kalmadığından işine son verildi.” Sataşmaya bakar mısınız? Benden başka seyredeni kalmamışmış! Hıh! Bunu Campbell duysa, vallahi, kızcağız kahrolur…
Şu kadınların kıskançlığını, biz erkeklerin anlaması ne zordur! Neyse, Amerika’da CNN gibi dünya basınını kontrol eden bir ti-vi’nin ana haber bültenine, galiba sırf benim hatırıma çıkan spiker Campbell yakında işini bırakacak. Size, hep ABD’den ciddi haberler verecek değiliz ya, alın bu kez bir gönül yarası hikâye edelim… Orhan âbinin şarkısı dilime dolanıyor bu aralar: “ Ben sevdim de ne oldu, her günüm dertle doldu…” Ne olabilir ki: Yazık, CNN bir izleyici daha kaybetti. Bir daha, Campbell’dan sonra, CNN’i açarsan yuf olsun bana! Ah, Campbell ah…
