Kendilerini “İslamcı” olarak tanımlayan teröristlerin kanlı eylemleri geçen haftaya damgasını vurdu… Ne yazık ki gelişmeler “İş içinde iş var” dedirtecek cinsten… Londra’daki küçük bir toplum olarak da bu tsunamiden en çok etkilenecek kesimiz… Çünkü içinde yaşadığımız toplum, bu “islamcı” saldırıların faturasını Müslüman kökenli göçmenlere çok kolay gönderebilecek bir politik beslenme içinde… Ayrıca dünyada hiç bir yer artık güvenli değil…
Haberlere şöyle bir göz atalım ve aklımıza takılan soruları da ekleyelim…
* Üç zanlı öldürüldü… Fransa’da polis, Charlie Hebdo saldırısı zanlarını sığındıkları matbaada öldürdü.
SORU: Yahu siz neden uyutucu mermi yerine gerçeğini kullandınız! Zanlıları bilerek mi susturdunuz!
* Charlie Hebdo saldırısını araştıran komiser “intihar” etti… Fransız Polis Sendikası, Komiser Helric Fredou’in intiharını depresyon olarak açıklarken, arkadaşları ise ölümünün şüpheli olduğunu belirttiler.
SORU: Bu da ne demek yahu! Komiser olayların perde arkasını mı görmüştü de susturuldu!
Paris saldırısının olduğu aynı gün basında pek de yer bulamayan aslında küresel düşünüldüğünde çok daha büyük bir haber vardı: Boko Haram Nijerya’da bir kasabayı katletti: 2000 ölü…
İslamı kendilerine referans alan IŞİD ise Irak ve Suriye’de katliamlarını sürdürüyor. İşin kötü yanı IŞİD’in döktüğü kan kanıksandığı için basında yer bile bulamaz oldu. artık..
Sözü burada gazeteci dostum Firdevs Robinson’un yorumuna bırakıyorum:
“Tabii ki, bu militanların din anlayışıyla, ana babamızın ve dünyanın dört bir köşesinde yaşayan milyonlarca Müslümanın İslam inancı birbiriyle örtüşmüyor. Ama artık, genelde Müslümanların, özel olarak da Müslüman ülke liderlerinin, bu türden acımasız saldırıları yapanların kendilerine referans olarak İslam dinini aldığı ve giderek artan sayıda insanın da onlara sempati duyduğu hatta eylemlerine destek olduğu gerçeğini kabul etmesinin zamanı geldi de geçiyor. Örneklerini, Paris saldırısından hemen sonra Türkiye medyasında fazlasıyla gördük.
Bir çok İslam ülkesinde ifade özgürlüğünden anlaşılan, azınlık dinlerine ya da inanmayanlara yönelik hakaret serbestisi. Dinin eleştirilmesini yasalarla suç haline getirenlerin başında Müslüman ülkeler geliyor. Sadece geçen yıl, 100’den fazla kişi Pakistan’da dine hakaret ettikleri gerekçesiyle yargılandı. Dine hakaret yasaları olan ülkelerde aralarında çoçukların da bulunduğu bireylerin, bu gerekçeyle linç edildiklerine tanık oluyoruz.
Aynı ülkeler, yanlarına İslamcı örgütleri de alarak, yıllardır Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinde, ifade özgürlüklerine sınırlamalar getirmeye çalışıyor. Evrensel İslami İnsan Hakları Bildirge’lerinde savundukları ‘dini inançlarla alay etmenin ya da saygısızlığın’ suç sayılması talebi, AIHM’in kararlarına tamamen ters. AIHM, incitici olsa da fikirlerin özgürce dile getirilebilmesi prensibini benimsiyor.
Türkiye’de de, AKP hükümetleri tarafından dine hakaret suç haline getirildi. Tanınmış piyanist Fazıl Say, bu yasa çerçevesinde İslama hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandı.”
Ha bu arada Anti-Kapitalist Müslümanlar’ın öncülerinden yazar İhsan Eliaçık, “Türkiye’deki İslam kültürüyle yetişen bir genç 3 gömlek sonra IŞİD’cidir” diyor… Ayrıca Taraf’taki bir habere göre de Kürtlere karşı savaşmak için Türkiye’den 12 bin kişi IŞİD’e katıldı…
Başbakan Ahmet Davutoğlu da Paris’deki cenaze törenine katıldı…
____________________
NOT: Bu yazı kaleme alındığı günün ertesi, İngiltere basınında Davutoğlu’nun Paris yürüyüşüne katılmasının samimi bulunmadığına ilişkin yazılar çıktı. Aşağıdaki ilgili haberleri lütfen tıklayınız:
İLGİLİ HABERLER:
‘Paris’e giden bazı liderlere eleştiri’
Hollande Davutoğlu’na soğuk davrandı