Hiçbir yerin ortasında!

İngilizce’de bir deyiş var: “Allah’ın unuttuğu yer” anlamına geliyor; “In the middle of nowhere”…

Aslına bakılırsa, bu Hiçbir yerin ortası’dır: Indiana Eyaleti’nin Boswell kasabası da işte tam oradadır.

1872’de Indianapolis-Şikago arasındaki tren yolu o civardan geçince, belki kalkınır da adam oluruz diye heveslenen bir kısım Amerikalı gelip Boswell’i kurmuştur. Ancak bir süre sonra, demiryolu 10 km.kadar azıcık sağa kaydırılınca kasaba nakli kolay olmadığından ilk kurulduğu yerde öylece kalmıştır. O gün bugündür, kimsenin gelip geçmediği Orta Amerika’nın en ıssız yeridir. Hatta adı bile bilinemez; ünsüz kalmış, unutulmuştur.

Son sayıma göre Boswell’de 794 kişi yaşamaktadır. Küçük bir çarşısı vardır, iyi kötü birşeyler bulunabilir. Bu yoksunluğuna karşın Boswell’in, şimdi sıkı durun a dostlar!, bir halk kütüphanesi vardır. Verilere göre, Boswell kütüphanesinde 17 bin 122 adet kitap bulunur. Dergi, gazete, cd ve dvd’ler cabasıdır. Kasabalı 794 kişinin kütüphaneyi ziyareti 2009’da, her ay başına 1142 kişi olmuştur ve de okunsun diye dışarıya verilen kitapların dolaşımı yıllık 23.404 adettir; iyi mi?!

Bana göre,iyi! İyi olduğuna 1998 yılında Purdue Üniversitesi’nin bulunduğu West Lafayette kampüs-kentine gidince karar vermiştim. Ek iş yapmak gereksinmesiyle kıvrandığım günlerdi, ikinci bir iş kaçınılmazdı; çoluk çocuk bostanına bekçi olduğum zamanlardı…

Gazetede bir ilan: “Wanted: Boswell Kütüphanesi’ne yönetici!”

Şansları varmış diye düşündüm, benden iyisini bulacak değillerdi ya! 3000 kadar kitabı deve yüküyle oradan buraya taşıyan benden daha kitap kurdunu mumla arasalar bulamazlardı. Hemen postayla başvuruda bulundum. Mektup bir günde giderdi, Purdue’den oraya gitmek 45 dakikayı alırdı. Bir hafta sonra bir davet mektubu geldi, Boswell Kütüphanesi Kurucular Kurulu’ndan; hâlâ saklarım. Filanca gün buyrunuz geliniz, sizi mülakat edelim diyorlardı. Geniş mısır tarlaları içinde, sopa gibi uzanan bir yoldan kuzeye doğru arabayı sürdüm, söylenen saatte orada oldum. Ama önce Boswell’i bir dolaştım. Dolaşılacak bir yeri yoktu, iki adet Dur işaretiyle başlayıp biten bir cadde, aralarında yüz-ikiyüz metre uzunluğunda tarlalara uzanan sokaklar, ortalıkta in cin top oynuyor!

Kütüphane kurulunda biri genç, ötekisi yaşlıca iki bayan üç de Mister bulunuyordu. Genç kadını Julia Roberts’a benzettiğimi de buraya yazmalıyım. Mülakat çok neşeli geçti, onları bol bol güldürdüm. Şaşırıp kalmışlardı: Türkiye’den Purdue Üniversitesi’ne biri geliyor, adam hem gazeteci hem yazarlık gibi şeyler yapıyor, hem de kalkmış Boswell’e kütüphaneci olmak istiyor. Kütüphanecilik eğitimi almamıştım ama kitapları severim! Buna da iknâ oldular… Amerikalı taşra insanı saf, temiz kalplidir, söze inanır ve sözünü tutar; severim onları…

Anlattıklarımdaki içtenlik ve duruşum oradakileri etkilemiş olmalı ki ‘Neden olmasın’, dediler. Ancak haftaya kesin yanıt alabilecektim. Ayrılırken hepsiyle dostâne tokalaştım; Julia Roberts’la uzun uzun vedalaştım. Bir hafta sonra bir mektup geldi; bakın, onu da saklıyorum. Diyordu ki, benimle tanışmaktan memnun olmuşlar, koşullarım onlara uyuyormuş, ancak “Ne var ki çalışma müsaadeniz her yıl yenilenmek zorunda olduğundan bu durumda ilerde ülkenize dönmek isteyebileceğiniz hesaba alınmış olmakla, iş talebinin reddine üzülerek karar verdik.” Ben de üzüldüm açıkçası, dost insanlardı, 130 yıllık kütüphanede yarı-zamanlı çalışacak, üç beş kuruş kazanacak, hem Purdue’ye devam edecektim, hem de arada Julia Roberts’i görecektim! Olmadı…

Benim ahde vefa duygum biraz gelişmiştir, iricedir. Birkaç yıl sonra, yayınlanmış romanlarımdan ikincisi Bay Konsolos’u Purdue’deki Türk öğrencilere imza günü için getirtmiştim. Yüz kadar kitap imzalanmış, elimde iki tane kalmıştı. Birini Purdue Kütüphanesi’ne bağışladım, oradaki Türkler okusun diye. Diğerini ne yapayım diye düşünürken, tuttum Boswell’e gönderdim. Bir teşekkür daha geldi… 7 yıl geçti aradan: Geçenlerde Boswell’den bir mektup daha aldım. Kasabalarındaki tek Türkçe romanın o günden beri okuru çıkmadığından, üzülerek bildiriyorlardı ki, yakında kâğıt fabrikasına gidecek çuvallara tıkılacakmış!

Şimdi sizden bir ricada bulunsam, çok mu ileri gitmiş olurum?! Eğer yolunuz Boswell’den geçerse, güyâ çok meraklıymış gibi kütüphaneye girin, oradaki tek Türkçe kitabı alın, okur gibi yapsanız da olur, zaten saçma sapan birşeydir, sonra iade edin. Böylece, hiçbir yerin ortasındaki Türkçe kitap çöpe gitmez!

___________________________
* Cumhuriyet gazetesinde de, 28.Ağustos.2010’da yayınlanmıştır

1592320cookie-checkHiçbir yerin ortasında!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.